Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BM- BİRLEŞMİŞ MİLLETLER`İN GÜÇÜ ARTIRILMALI

Teknolojinin beklenmedik hızda gelişmesi toplumların bütün hesaplarını beklentilerini alt üst etmekte.  Hız arttıkça zaman genişlemekte, genişleyen zamanda üretim ve buna bağlı tüketim de artmaktadır. Yine teknolojinin artırdığı hıza binaen kıtalar, coğrafyalar birbirine yakınlaşmakta farklı  ulus kültürleri iç içe geçmektedir. Bugün dünyanın bir çok bölgesinde ister etnik aidiyet  bakımından olsun ister inanç dini farklılıklar da olsun farklı medeniyet mensupları dünyanın birçok  şehirlerinin  çatısı altında özgür , güvenli, sosyal ve hukuksal eşitlik ilkesine dayalı devlet güvencesi ile birlikte  omuz omuza  yaşamaktadırlar. teknoloji ve buna bağlı materyallerın hızı daha da arttığında bu yakınlaşma daha da artarak sürecektir. Bunun yanında teknolojinin dezavantajları da yok değil, teknoloji yapılan bütün hesapları beklentileri saptırmakta akıl almaz bir boyut kazandırmaktadır.  Ayrıca dördüncü sanayi devrimi olarak ifade edilen yapay zekalı robotların sanayide ve hizmet, güvenlik

GELENEKSEL ÖN YARGILARIMIZ

Geleneksel  ön yargılarımız geçmişten çoçukluğumuzda, tarih öğrenimimizde ve hayatı, yaşamı kişisel yargılarımıza dayanarak tanımlama alışkanlığımızdan gelmekte. Çoğumuzun çoçokluk ön yargısı vardır, zaman zaman çevremizle paylaşırız - ben küçükken bu hususta şöyle düşünüyordum - gibi paylaştığımız kanı.  Bu durum şunu gösteriyor; Çoçuk çevresi, ebebeyinleri ile iletişim kurmadığı, kuramadığını  yetişkinlerin çoçoğa karşı iletişim eksikliği olduğu kanısına varıyoruz.  Dolayısı ile çoçuk ebe beyinleri ile gerektiği ölçülü iletişimi kurmuş olsa, tahayül ettiği, düşündüğü konuyu soracak ve doğrusunu öğrenecek, soru ve cevabın ortak yargısı çoçuğun beyninde doğru olan tanım yerini alacak, beraberinde çoçuk doğru öğrenme metodu da edinmiş olacak. Aksi durumda  bu olumsuz gelişim toplumda çoçuğun yetişkinlik cağında da devam edecek.  Düşünürken ve araştırırken de ön yargılı davranmaya devam edecek.  Bir konu hakkında görüş ifade etme tanımlama gereği duyduğunda  yine ön yargısına kişisel ön

MECLİS GEREKTİĞİNDEN ÇOK DAHA GERGİN

MECLİS , şu günlerde gerektiğinden çok daha gergin. Kürsüye cıkan Atı kamçılıyor, yerinde oturanlar öfkeyle bağırıp çağırıyor, kürsüye  çıkan  hatibe sataşıyor,  tahrik ediyor. Ortalık toz duman.  Piyasalar da öyle,  sükunet değil depresif cıkış ve inişler hakim. Türk parası, düşüyor kalkıyor her düşüp  kalktığında seviye kaybediyor. Mecliste siyasi parti temsilcileri -Millet vekilleri - hararetle tartışıyor, yumruklaşıyor, ayrılıyorlar takip eden oturumlarda  Meclisin hararetini gidermek sükuneti sağlamak mümkün olmuyor. Meclisi ve beraberinde Hükümeti geren yüksek seviyede korunma gereği, savunma durumuna geçiren ithamlar var. Bunların en başından Zarrap  davası ve  Man adası belgeleri var. Hükümet yetkilileri hararetle kendisine yapılan ithamları reddetmekte. Bu itirazı yaparken yapılan ithamların şiddetinde olsa gerek savunması da bir o kadar saldırgan, sert tehdit vari olmakta.  Kısaca bu günlerde Mecliste olmayı kimse istemez. İç politika da olduğu kadar dış politik ortamda içerd

HER ZORUKLA BERABER BİRDE KOLAYLIK VARDIR

Her gün yeni doğan güneş üzerimize kasem, umutsuzluk, karamsarlık sacıyor. Trendi yükselerek artan öfke, cinnet hali toplumun tüm katmanlarına yayılıyor. Sanki uzunca yıllar bastırılmış, ötelenmiş  duyguların, öfke, kin, nefret hıncının  patlaması gibi. Varılan son çizgide karşısında olan kimsenin kimlik. yakınlık derecesi aranmak sızın doğrudan öldürmeye yönelik saldırganlıkla karşı karşıya kalıyorsunuz. yazık çok yazık nasıl bu hale geldik, nasıl bu denli katil bağnaz, cani ola bilecek haleti ruhiye  kazandık. Her gün kanımızı donduran cinayet, katliam haberleri ile sarsılıyor, hayıflanıyor, müteessir oluyoruz. Doğrusu kimseyi de suçlamak istemiyorum, illa yetkililer yapıla bilecek bir şey varsa gayret gösterip gerekeni yapıyor olduklarına inanıyorum.  Felaket tellallığı yapmak da doğru değil, bunu biliyorum. Yalnız toplum olarak kendimizi sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Neden bizim inanmamız ve yaşantımıza yansıtmamız gereken toplumsal iletişim kurallarını; hiç inanmayan, i

MECLİS ÇATISI ALTINDA PROVOKASYON

MECLİS çatısı altında ve de bir millet vekili  Osman Baydemir`in  devletin varlığı ve bölünmez bütünlüğü yönünde, kasten, isteyerek ve alenen cüret karca göstermiş olduğu tavır,  bölücü,  ayrıştırıcı ve doğrudan terör örgütlerinin amacını destekleyen sözler sarf etmesi esef vericidir. Millet ve devlet olmak şuğur ve idrak inden yoksun aklınca bir milletin, devletin varlığını hazmedememe, kabul edememe düşüncesi içermektedir. Devlet gücünü milletten, milli idrak ve şuurdan alır. İçerde parçalanma, ayrışma, nifak duygularının güçlü olduğu toplumlar, mutlu ve güven içinde olamazlar. Mutlu ve sükunet güven içerisinde olmanın yaşamanın  şartları kısasları vardır. Bu da bilginin akılın eşitlik ve adalet duygusunun yüksek seviyeye ulaşması ve bir fiil uygulanması ile elde edilir.  Göstermelik demagojilerle , süslü sözler, insanların kutsallarını tahrik ederek sükunetli, huzur toplumu yaratılamaz,  hele günümüzde bu yolla  bu bağlamda hiç bir şey elde edilemez. Parası ve gücü olanın, at h

POPÜLİZM VE DEMOKRASİ

Demokrasinin de vazgeçilmez olduğunu k abul ettiğimiz gibi, demokrasinin dezavantajlarını da göz ardı etmememiz gerekir. Demokrasinin aracı secimler, seçimler yapılırken siyasetci  politika belirlerken  biraz dozunda popilizim olması gerektiği kacınılmaz olmakta.  Seçilbilme kaygısı, oy alabilmek için coğu zaman siyasetci popülizmin  dozunu artırmakta  istenmeyen sonuçlarla karşı karşıya kalınmaktadır.  Gördüğümüz kadarı ile; Küdüs`ün başkent olma talebini bir çok ABD  Başkan adayları seçim çalışmalarında dile getirmişler. Trump kendi kararını savunmak için bu sav da bulunuyor. Amarikan devlet başkanının son Küdüs çıkışı, Küdüs`ün İsrail`in Başkenti olması yönündeki kararı bütün dünyada tepkilere neden oldu.   Çoğu siyaset çevrelerinde de Trump`un seçim vadi popilist bir yaklaşım olarak  karşılanmıştır.  Böyle de olsa güçlü devlet algısını dünya siyasetinde haksız adaletsiz yönetme girişimi, yaşadığımız çağın değerleri ile bağdaşmaz. Küreselleşmenin dünyaya kazandırdığı ortak değerle

ZARRAP`IN TÜRKİYE NOTLARI

Resim
Bu günlerde dünyaya diplomatik gözle Türkiye  tarafından bakınca kimin  müttefik, kimin karşıt, kim dost olduğu belli değil. Bugün dost müttefik diye ifade ettiğimiz  insanları iki gün sonra  muhalif, ajan, fetocu diye lanse edebilmekteyiz.  Dış politikada da durum bundan farksız değil.  Devletler için de aynı; bugün dost müttefik ülke olarak bilip ortak eylem, iş planladığımız devlet yada devlet başkanı daha masadan kalkar kalkmaz planlanılan ortak eylemin aksine farklı söylem ve eylemlerin yerini aldığına tanık oluyoruz. Demekki yaşadığımız çağın diplamasi siyaset dili böyle bir süreçten geçiyor. Kabul etmekte zorlansak da malisef durum bu yönde gelişiyor.  Birleşik Devletleri’nin İran politikası; Birleşik devletler İran`a niçin ambargo koymakta diye sorar isek;  cevap, bütün bölgenin istikrar ve güvenliğini artırmak için diye  gelir.  İran terörü destekleyen, bölgesinde dinsel meshep`leri kışkırtan zaman zaman Sudi arabistan`a kadar ulaşan istkrarsız dış politikasıyla  bölged

Modern dünyanın yeni paradikmaları

İrkildik, üzüldük korkunç bir katliam haberi ile sarsıldık.  Mısır`da ve de bir Cami`de  305  insanın katledildiği  haberi  hepimizin vicdanlarında infial yarattı. Büyük ihtimalle  faili  DEAŞ veya benzeri terör örgütlerinden birisidir. Ne düşünüyorsunuz bilmiyorum. Ben de bir şey düşünemiyorum. Türkiye,   kırk seneye yakındır terörle  içiçe yaşıyor. Bu duruma  alışmak, katlanmak adına bir güdü geliştirmek olanaksız, imkansız kabul edilecek bir durum değil.   Başta PKK,  DEAŞ, PDY ve  YPG   gibi  çok sayıda  terör örgütleri var. Özelikle Orta doğu da mantar gibi terör örgütü,  terörist üretiliyor.  Dünyanın neresinde  ne zaman bir eylem planladıklarını  veya  hangisi  ülkede bir Terör  saldırısı  düzenleyeceklerini bir yerleri patlatıp ne kadar masum insanı öldüreceklerini bilemiyoruz.  Güvenlik güçlerimiz  7/24 her yerde, her alanda, bir çok ülkeyle kordinasyonlu olmak üzere,  çok güçlü ve kararlı bir şekilde teröristlere karşı, onları etkisiz kılmak için canla başla  mucadele ediyo

Kapadokya - Milli park

Bir düşün, hayalin olsun seni peşinden sürükleyecek. Bu günlerde,   uzmanlar, gençlerde hayalciliğin ön planda olmasını ısrarla  istiyorlar.  Hayallerin insanı tahrik ettiğini, üretme, bir şeyler yaratma reflekslerini harekete geçirdiğini anlatmaya çalışıyorlar. Hayallerimiz olsun, bize, umut versin, yaşama, kazanma şevki,  heyecanı katsın ruhumuza. Çoğu yaşanılan tanık olduğumuz olaylar her ne kadar bize,yaşama karşı  kırılma, karamsarlık hayata karşı olumsuzluk çağrıştırsa da; Ben, hiç usanıp bıkmadan yaşamı dizayn etmek, imar etmek, maksimum seviyede yaşam kalitesi diyorum. Biz  neden başaramayalım, kesinlikle olacak başaracağız demeliyiz diye düşünüyorum. Bir işe inanmak o iş için eylemin yarısı demektir. Şehirlerimiz arasında zaman zaman yaşam kalitesi, yaşanılabilir seviye belirleniyor.  Hesapsız, ölçüsüz imara açılan ve denetimsiz büyüyen şehirler, malesef  bu yarışın  dışında kalmakta. Oysa, bu şehirlere geçmiş Hükümet`ler de bu gün ki Hükümet` de büyük maddi kaynaklar akt

Paradoks

Paradoks :  Kararlı kararsızlık veya tanımlanmayan kararlılık olarak ifade edeceğimiz gibi  farklı ifade de edilebilir, amaç ile aracın çelişki arzetmesi, siyasi yada sosyal bir yapıda amaç ile araçların uyumsuzluğu. İnsanlara konut yapmak için arazileri imara acarken bu alanların yaşam merkezi olacağını gözardı ederek marjinal yaşanılmaz mekanların inşası gibi.  Güncel paradoks ise :  Türkiye  yarım yüzyılı aşkın süredir bir NATO üyesi, grubun  güçlü Askeri müttefik iken,  karşıt blok Rusya`dan S 400 füze alımı girişimi, Türkiye`nin artış gösteren eğilimle Rusya`ya yakınlaşması, bunun yanında  ABD`nin özellikle Türkiye`ye karşı akresif dış politikası,Türkiye`nin küçük taleplerini geri çevirmesi İHA gibi hava aracını vermemesi, basit silah satışlarını engellemesi, vize işlemlerini askıya alması ve benzeri durumlar. Türkiye`nin de ısrarla içinde olmaya çalıştığı AB üye ülkelerinin de Türkiye ile diplamatik ilişkileri oldukca gergin, avrupa ile aramızda cekiçi değil itiçi güç akti

Fikri olgunluk Kurumsal kimlik

          Bugün demokrasimiz geçmişe göre daha gelişmiş fikri olgunlukta olmadığını söyliyemeyiz. Eğer parti adına, istifası istenilen Belediye Başkanlarının istifa taleplerinin uygunsuz, demokratik temayüllere aykırı olduğunu söyleyip dile getiriyor isek; `bu durum bize demokratik fikri olgunluğumuzu geçmişe göre geliştirdiğimiz anlamını cıkartır. Hükümet, veya Bakanlık  demokratik sürecin içinde hizmet politikaları belirlerken yanlış, karmaşık uygunsuz kanun yada yönetmenlik veya uygulama yapmıyacak anlamını çıkartamayız. Demokratik süreç hatasızdır diyemeyiz.  Sonra, geçtiğimiz yılların demokrasi anlayışı ve tanımı ile yaşadığımız ve geleçekteki tanım aynı olmayacağı gibi. Birkaç sene önce demokrasi adına kutlayarak yaptığınız eylem, kazanım bir kaç sene sonra önünüze anti demokratik engel olarak cıkabileceğini göz ardı edemeyiz. Dünün özgürlük beklentisi ile bugünün özgürlük tanımı ve beklentisi aynı olduğu  kabul edilemez. Ve değişim, gelişm böyle bir süreç.            Devletin

Nitelikli okul - kaliteli eğitim

          Şehirler yaratamıyoruz, disiplinli  iktisadi eylemler ve para politikamız yok. Yüzlerce yıldır borç ile ekonominin carklarını döndürmek durumunda kalıyoruz. Son yıllarda biraz iyileşme var, enflasyon, döviz istikrarlı seyrediyor derken; piyasalardaki sert  değişimler  eski yıllaramı dönüyoruz dedirtecek cinsten.           Eğitimde de durum oldukca endişe veriçi. Orta öğrenimden sonra   Liselere  makul ölçüde kabul edilebilir  geçiş standartını sağlamış değiliz. Öğrencinin başarı seviyesini, güven ortamında belirleyemiyoruz. . Sürekli artarak devam eden olumsuzluk ve güvensizlik  hakim. Ayrıca,  toplumda eğitimin tek taraflı değişmez kalite sorumluluğu okul ve öğretmen, eğitmen oduğu kabul edilmiş. Oysa,  önçe öğrenci, talabe - talep eden - öğrenmeye açık istekli olmalı. Eğitimin temel amacı; bireyde öğrenmeye yönelik içgüdüsel eğilimin uyandırılması, bu eyleme ivme kazandırılmasıdır. Yoksa bilgiyi öğrenciye tabiri caiz ise tamperlemek değil.  okulun verdiği mesleki, teknik

İktisadi eylemler

          İktisadi eylemler;  para politikası, gelişmiş  ekonomik veriler, istihdamın yüksek seviyede tutulması, beklenilen milli büyümeyi kalkınmayı sağlamak. Bütün bunları gerçekleştirmek için de dengeli tutarlı siyasi kararlılık da göz ardı edilemez. Geçen gün, Nobel ödüllü bilim insanımız Aziz Sancar ;''500 yıldır topraklarımızda bilim üretemiyoruz'' dedi. Uzun zamandır ifade etmek gereği bile duymadığımız  insanımız milletimiz için hayati bir konuya dikkat çekmiş oldu. Kendisine bu vesileyle sonsuz teşekkür ederimTürk milletine kazandırdıklarından dolayı da. Aslında,başarıya okadar susamışız ki sayın Sancar'ın almış olduğu ödülü; Cumhuriyetimize, Kemal Atatatürk`e atfetmiş olması da,  ihtiyaç duyduğumuz milli birliğimiz açısından ifade edilemez yücelikte. Temenni ederim ki başarıları daim olur ve bu başlangıcın devamını, milletimizin diğer bilim insanları da katılır.           Ülkemizde:iktisat, finans, siyasi ve diğer bilim alanlarında siyasette kuram

DUYGUYLA DÜŞÜNÜR ŞİİRLE YÖNETİRİZ

           Millet olarak geçmişten geleceğe, vazgeçilmezlerimizin arasında en büyük yeri şiir alır desek yanılmış olmayız. Toplum olarak, yaşama, hayata, doğaya duygusal bakarız. Görüp tanıklık ettiğimiz bir çok objeyi,  yoğun duygularımiz  ile harmanlayıp konu ile düşüncelerimizi de şiir ile ifade etmeye çalışırız. Bizde şiir yazmayan, şiirsel düşünmeyen olmaz.Eğitim öğrenim sürecimizde de Üstat, Hocam, Pirim, Şeyhim diye tanımladığımız birikimlerinden yararlandığımız insanların çoğunluğu şair, ozan olmakla birlikte, felsefi düşünsel yönü gelişmiş üstatlarımız da fikirlerini, ya şiirle veya şiirsel bir üslup ile anlatmış, yazmış ifade etmiştir. Şiirin toplumumuzda bu yönlü gelişmesine ne sebeb olmuş, toplum olarak nasıl bu yönümüz derinleşip kökleşmiş doğrusu araştırıp irdelemeye değer olsa gerek. Ancak, şöyle bir şey varki..düşünmek ve düşüncelerin ifade edilmesi, tanımların anlaşılır olması, geçmişte de günümüzde de izine tabi olduğu kacınılmaz. Unutmayınız ki, toplumda yaşıyan in

YÜKSEK GÜVENLİK

          Toplumlar, milletler, ülkeler şimdiye kadar hiç olmadığı seviyede ve de zorunlulukta birbirlerine yakın ve iç içeler. Ne tür gerekçe ile olursa olsun, ulusların ikili münasebetleri, diplamatik  ilişkilerini  askıya alması, ötelenmesi  söz konusu olamaz.  Yaşadığımız çağın paradikması  beraber, birlikte hata omuz omuza olmamız ihtiyacını gerekli kılmaktadır. Bu düşünceyi destekleyen, uluslar arası cıkarlar, siyasi ve ticari realite, turizm, terörle mücadele, evrensel demokratik değerler, insanların doğuştan kazandıkları olarak ifade edilen  bireysel özgürlükler. Yukarıda  ileri sürdüğümüz gerekceler, birlikte ve beraber olmamızı zorunlu kılmaktadır.  İrticalen ifade etmeye çalıştığım gerekceler. Barişcıl medeni, uygar dünya ile consept oluşturduğumuz düşünceye sahipsek, böyle düşünmemiz vazgecilmez. Eğer, İran, Kuzey Kore ve benzeri ülkelerin argümanları ile dünyaya bakarsak ki  -tabi bu durum bizim için standart dışı- ozaman, medeni dünyanın dışına cıkmak gibi bir durum ile

29 EKİM CUMHURİYETİN DOĞUM GÜNÜ

           Cumhuriyetimizin doğum günü 29 ekim 1923; kurucu babası M.Kemal Atatürk ve o  gün  Atatürk`ün yanında olan, ona inanan Kazım Karabekir, rauf Orbay, İsmet İnönü, Fevzi Cakmak ve diğer vatan sever, yürekli insanlar vatanı  düşman işgalinden kurtardıktan sonra,   yeni bir yapılanmanın zaruretini hissederek Cumhuriyeti kurmakta karar kılmışlardır.  Neticede,  Cumhuriyet geçmişle hesaplaşan geçmişe rağmen bir yapılanma değil; geçmiş de   yaşanılanlar elde edilen  - rejim olarak bakınca -tecrübeler  neticesinde   ulaşılan  kazanımdır. Bazı cevreler,   Cumhuriyeti ve Cumhuriyetle tanımlanan medeni unsurları hazmedememiş ve yıllarca  bu değişimi siyasette iç politika malzemesi yaparak,   Cumhuriyet kazanımlarının  gelişme süreci sözedilen  kesim tarafından  takdir edilmemiştir. Günümüzde dahi zaman zaman basına yansıyan alalede insanların meczup süsü verilerek Atatürk ve Cumhuriyet tanımlarına sataştıklarına tanık oluyoruz.           Günümüzde Cumhuriyeti tanımlıyacak olursak;

TÜRK´ÜN YÜZYİLLIK KANAYAN YARASI

            Güneşin altında yaşanılan günler vardır ki   bir anı bir ömre bedel, öyle günlerde vardır ki -anılar-   insan hatırlamak istemez. Mechulden gelen bir  ok öyle yaralar acar ki,  ne kanı diner ne yarası gecer.  Kim bilir  belki  kıyamete kadar  kim yarasını  tedavi edebilir.  Kerbelanın - Evladı resullallahın. Hz. Hüseyinin-  Bu milletin manevi yarası  olduğu gibi  . Birde milletimizin milli yaraları vardı  ki,  bunlarda manevi yaramızı aratmaz, oda  Kerkük ve  Musul. O günün şartlarında mülkü ile içerisinde yaşıyan halkı, insanı ile sınırlarımız dışında brakmak zorunda kaldığımız vilayetler. Üzerinden yıllar asırlar gecsede  bu coğrafyanın bizim bir parcamız olduğu gerceği değişmez, değiştirilemez . Mahrum ve mahsun bırakılan bir  millet masaya oturtulduğunda, bölgedeki enerji kaynaklarına erişecek teknolejiyi elde eden ulaşan gelişmiş emperyalistler bizden bu Türk vilayetlerini  koparıp almışlardır.  Ve  biz,  o günün zarüretinde kabul etmek durumunda  kalmışız.  Geleçek

KURUMSAL DEVLET

            Büyük Selçuklu, Türklerin Anadolu'da  kurduğu büyük devletlerden birisi. Selçuklular'ın,Anadolu'da okadar çok eserleri varki, saymakla bitmez. Medreseler,Camiler,Küllüyeler,imarethane, uzay gözlem evi ve benzeri yüzlerce eser. Dini ayakta tutmak için, Camiler, Minareler yetmiyor. Devleti ayakta tutmak için de aynı,  kamu binaları, yol, köprü, metro, İstanbul'dan  Kars'a kadar hızlı tren, hava limanları, güçlü Ordular Devleti,  Milleti ayakta tutmaya genç kuşakları geleceğe taşımaya  yeterli olmuyor. Bu yapılanlar  Devletlerin ayak izleri ulaşabildikleri, muktedir oldukları işler, ulaştıkları menziller. Peki,  neden Büyük Selçuklu, Küçük Selçuklu  ardından Büyük Osmanlı İmparatorluğu kendini geleceğe taşıyamadı?  Bütün herşeyi ile yokluğa gitti, gönderildi kendimize hiç sordukmu.           Devlet olsun, bugünün Devletleşen şirketleri olsun; önce insana yatırım yapmadığı sürece, kalkınıp gelişemez, büyüyemez ve ideallerini geleceğe taşıyamaz. İnsana yatı

Açık Hava Müzesi

          Açık hava müzesi deninilice anlamış olmalısınız, Kapadokya'dan bahsediyor  olacağımdan.  Bölge, gerçekten bir açık hava müzesi  gibi,  Peri bacaları, kiliseler, vadileri ve daha birçok görselliği ile fark yaratan bir coğrafya.  Bölgeyi,  şu ifadeler ile tanımlıyorum, Kapadokya'dan  daha büyük deniz, daha derin ve dingin okyonus yoktur. Aslında, Kapakdokyayı diğer görsellerden ayıran en büyük özelliği,  bölgedeki görselliklerin insanı, tarih öncesine, geçmişe çektiği gibi beraberinde, yaşadığımız zamanın ve mekanın dışına çıkartıyor hissiyatı veriyor olması. Vadileri, gezip dolaşırken  bütün yorgunluğunuz, sitresiniz  gidiyor, yaşam ile bütünleşiyorsunuz.           Geçen hafta, Hürriyet'ten  köşe yazarlarından Deniz Zeyrek  Nevşehir'e gelmiş, bölge ile ilgili tesbitlerini köşesinde okurlar ile paylaşma bulunmuş. Ben tekrarlamayacam aynı paylaşımları. Ancak,  paylaşımını okumanızı öneriyorum, ilginç tesbitlerden bulunduğu gibi olumsuz TEMA'larda var.  Ko

İki kurum ve İki Adanmış Ruh

GÜLŞEHİR BELEDİYE Başkanı Sayın Vahdi Arısoy'u makamında ziyaret ettik. Makam odası çalışma ofisi gibiydi, masanın üzerinde projeler, mali analiz raporları, takip edilen işlerin sorgulama notları vb. evraklar vardı.  Başkan Vahdi Bey seçildiği ilk günün heyecanını muhafaza ediyor, yalnız bu heyecan seçim kazanma değil, proje, yatırım, halka hizmet etmenin, ilçeye değer katma heyecanı. Bize yeni projelerini anlattı. Bildiğimiz alt yapı, doğalgaz çalışmasının dışında ilçenin yeni yatırımlara acil ihtiyacı olduğunu belirtti ve çalışmalarını açıkladı.         Başkan: Bu hafta farklı üniversitelerin mimarlık, mühendislik ve şehir planlama fakültelerinin son sınıf öğrencileri ile bu fakültelerdeki ilgili akademisyenleri ilçemizdeki Kartal Hotel`de misafir etmekteyiz. Bu ekip ve ayrıca Kartal Belediyesi ve Hacıbektaş Belediyesi`nin ilgili birimlerinden arkadaşlarımızla beraber ilçemizin imar planı ve peyzaj tasarımı üzerine proje çalışmaları yapıyoruz. Bu planı kitaplaştıracağız, bilaher

Medeniyet Kurmak

          Toplumu medenileştirmek, medeni unsurlar ile buluşturmak  tanıştırmak,  milletinizi   bu argümanlar ile yönetmek için bu yönlü argumanlara erişebilirsiniz  Medeniyet kurmak ise  farklı bir iştir. Bu durumu şöyle açıklarız.  Şiir yazabilir, şarkı, türkü okuyabilirsiniz, bunları notaya döküp, beste yapalım, orkestra' da seslendirmek isterseniz durum değişir.   Sözedelen iki işlevde sanattır;  Birisi görsel, diğeri yaratıcılık. İçten kazandırılan, geliştirilen yetenek.  Medeni unsurlar içeren " Anayasa, kanunlar, yönetmenlik ve gelişmiş araç gereçi edinmek " diğer yanda bu argümanları toplumun kendisinin üretmesi geliştirmesi. Toplumumuz, medeni unsurlar içerirken , yaşantımız algılarımız hiç öyle değil. Hepten eleştirel, topyekün aşağı çeken olmakta istemiyorum.  Ancak, üstü örtülemeyen, ne yapıyor, nereye gidiyoruz dedirten şiddet olaylarına tanık oluyoruz. Son derece korkutucu olduğu gibi  o kadar da endişe verici.   Medeniyet, toplumun iletişim lisanı kulland