Kayıtlar

Şubat 25, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir yazar ve bir kitap Filiz avcı

Resim
  Bir yazar ve bir kitap Filiz avcı Subat 28.2024  İstanbul Yazar Filiz avcı ile kısa bir söyleşi/röportaj "Filiz avcı hayallerinizin peşinden gidin, asla usgaçlık göstermeyin" diyor. Ve Karma kitabı'nda çok sayıda farklı hikayelere yer vermiş, yaşanılmışlıklardan yola çıkarak iyi, surukleyici hikayeler ortaya çıkarmış. Filiz Avcı kimdir? Merhaba, Karma kitabının yazarıyım. Aslen Ordu’lu bir ailenin ikinci üyesiyim. Doğma büyüme İstanbulluyum.  Karma bize ne anlatıyor? Karma; bir askerin başına gelebilecek en talihsiz olaydan tut, bir ailenin yaşadığı dramı ve bir çocuğun savaş’ ın ortasında kaldığında yaşadığı acizliği anlatıyor.  Kitabım beş ayrı hikayeden oluşuyor ve her bir hikaye okuru bambaşka Dünya’ lara sevk ediyor.  Kahraman Kemal’ in Kaderi; asker Kemal’ in görevdeyken başına gelen bir takım doğa üstü olayları anlatıyor.  Pırasa Turşusu; Yıllar sonra köyüne dönen Nusret ve çocuklarının, köy’ de yaşadığı bir takım maceraları. Frida’ yı Kim Vurdu; çocuk yaşta geli

Değerli Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi İle Röportaj Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Geçmişe uzanan 20 yillık siyasi, sosyal, kültürel ve kentleşme kültürümüze yönelik araştırmalarimı özel blogumda yayınlamaya başladim ve bu yönlü çalışmalarımi ilerleyen yillarda yerel gazetelerde ve kendi gazetemde de okurlarım ya da takipcilerimle buluşturdum. Ve bu yönlü güncel çalışmalarimı, araştirmalarımı yine gazete ve çeşitli sosyal medya platformlarında yayımlamaya, paylaşmaya davam ediyorum. Kapadokya Post’un öyküsünden bahseder misiniz? Kapadokya post, yerelde ve yurt genelinde siyasi, kültürel ve kentleşmeye yönelik yayın yapmak amaçlı bir sosyal medya platformunda haber yayım yapmak amaçlıdır. Kapadokya Post, sivil koordinasyon , lobi ve sivil Toplum Örgütlenmesinin toplumumuzda yaygınlaşması amaçlı yayın ve paylaşımlar da yapmaktadır. Diger yanda Türkiye'nin gündemini meşgul eden politikaları tanimlayıp, sorunların çözümune yönelik saptamaları Kapadokya Post sayfamızda makale yazarak yayınlamaktayım. Tarzınızı nasıl tanımlarsınız? Toplumda estetik ve tasarım kaygısı olan bir algınin oluşması, bu yönlü çevresel yapı, mimari görsellikten yana bir tutum sergilenmesinden yanayım. Bununla birlikte insanların nasıl ki kişisel zevkleri oldugu gibi, toplumlarinda zevkleri olmalı, bu yönlü hoşnutluklari karşılanmalı. Çevre bilincinin toplumda gelisip kalıcı kültüre bir kült olusturulmasına yönelik çalışmaların önçeliğimiz olmalıdır diye düşünüyorum. Çünkü, medeni toplum olmanın, uygarlık geliştirmenin ve bunun sürdürülebilir olmasının olmazsa olmazı çevre bilincinden geçmektedir. Çevre nedir? Çevre denilince aklımıza yeşil, agaç ve park bahçe gelmemelidir, zaten onlar çevrenin doğal yaratılişında olan şeyler. Biz toplum olarak onları yok ediyor, bozuyoruz. Asıl çevre, kentlerin planlanmasıdır. Bir kentin alt yapısını planlamadan, üst yapısını planlayamazsınız. Eğer bir yerleşkede alt yapı planlanmadan üst yapıları planlıyorsanız! Araziyi imara açıp parselasyon çalışmasıni yaptiktan sonra muteahhitlere inşaat izini, ruhsatı veriyorsanız ki, böyle de oluyor. Siz gecekondu da değil, kent diye malzemesi demir ve betondan oluşan çadır kent/yerleşke kuruyorsunuz demektir. Önce alt yapı, deranaj, elektrik, Telekom, kanalizasyon, Raylı sistem ve koprülu kavşak gibi daha bir çok yaşanilir kent inşa etmenin asgari alt yapı planlamasını yapmak durumundasınız. Yoksa görduğümüz düz tarım arazisini imara açıp kentin konut talebini karşılamak amaçlı inşat izni vermeniz bu mantaliteyle kentinizi sınirsız genişletiyor olmanız. Kentleşmek, şehirleşmek değildir, olamazda. Yani kısaca tarzım her alanda çagdaşlıktan yana kararlı, sürdürülebilir bir ilkeli, kararlı duruş, politika yanlısıyım. Sizce kentlerimizin yapısal sorunları için yazmanın en güzel ve en zor tarafları neler? Zor tarafı, kent ya da devlet otoritesine, yöneticisine derdinizi, talebinizi anlatıp ifade edebilmeniz hatta yazabilmeniz! Bir sistem oluşmus, yöneten Baskan ya da siyasi bürokratın, sisteme entegre ettiği bir lokomatifi var ve onun arkasına bağladığı onlarca hizmet vagonları. Siz, Başkan'ın karşısına geçip ya da bu yönlü alanda ilgilinin yanına varip; ya da bu yönlü bir makale yazarak; bakın burada böyle birsey var, bu işin dogrusu böyle olmalı diyor, diyecek oluyorsunuz, dogru mu? Sisteme dahil olan kurumun Lokomatifi saatte 120 km hızla seyrediyor ve siz onun önüne geçip makas attırmak istiyorsunuz, sizin durumunuz bu. Ne kadar zor, ne kadar keyifli siz karar verin. Ama, insan yaptığı iş doğruysa işin doğruluğuna, bilimselliğine inanırsa. Tren, isterse 200 km hızla yol alıyor olsun, isterse tüm Türkiye size inanmasın ya da kulak vermesin. Siz bir yerlere, dogru bir şeyler yazıyor, konuşuyor ifade ediyorsanız illa birileri onu okuyor, okuyacak, anlayaçak ve işte o zaman. Sizin fikirleriniz, tanımlarınız geri döndürülemez bir ivme, güç kazanaçaktır; öyle de oluyor, illa benim ifade ettiğim şeyler anlamında demiyorum, bu genele yönelik bir algı, tanım. Yazım sürecinde masanızdan neler eksik olmuyor? Sizi besleyen ilham kaynaklarınız nelerdir? Dijital gazeteler hakkında neler düşünüyorsunuz? Masamda insanımizın dogrudan yaşadikları, karşılastikları güçlüklerin hikayesi, hep canlı oluyor. İnsanimızdan besleniyorum, güncel ve geçmisten gelen yaşanılmışliklardan Sonra Amerikan basınını takip ediyorum, AB ülkelerinde yaşayan insanımız ile görüşüyor o cografyadaki güncel gelişmeleri yakından takip ediyorum. Şunları bunları da okudum ben biliyorum anlaminda birşey de söylemek istemiyorum. Hatta bu hususta sokakta, sosyal ortamda dinledigim insanlarda çogu zaman kendi bilmisligime şaşırıyor onlardan çok şey öğreniyor, deneyim kazanıyorum. Bu hususta beni ayiplamayın çünkü bizim az okumuşumuz, herşeyi bilen ve herkese öğreten olarak bir algı oluşturmuştur. Benimki tam tersi birsey bilmiyor çok şeyi insanımızdan, ilgili çevreden bilgilenmeye devam ediyorum. Buna bir örnek; Atatürk Cumhuriyeti kurmuş, içini dolduracak ama, insan kaynağı Askerin dışında nerdeyse pek çok alanda insan kaynağı yok,yok,yok. Universite açıyor, öğretim görevlisi, Hoca yok, Mühendis yok, Din adamı yok, Öğretmen yok, Hastane açılıyor doktor, Hoca yok, yani hiçbir şey yok. Var olan tek şey azim ve irade ve kararlılık, hatta o dönemde şu güncel süreçte hiç olmayan koordinasyon var. Atatürk çevresindeki az sayıda insanı sürekli planlanan işlerde görevlendiriyor. Bunu kime anlataçaksınız, okur yazar oranı %2 bile değil. Tabi bu duruma savaşlarinda etkisi büyük, zaten Osmanlı'nın nüfusu o dönemde diger ülkelere göre olması gerekenin çok altında. Çünkü, insanı yaşatamıyorsun, sağlik, savaşlar, beslenme koşulları Anadolu bitap. Dijital basın yayım dediniz; Dijital basın yayım her geçen gün kurumsallıktan çıkarak bireyselleşmeye yönelik gelişme göstermekte. Şöyle ki, Kapadokya post bir dijıtal haber sayfası neteliğinde değil, sosyal medya platformu üzerinde bir haber portalı. web haber sayfanizın oldugunu düşünun haber sitenizde yayımladiğınız herşeyi ama herseyi sosyal medya platformunda yayımlamak, gostermek, tivit atmak durumunda kalıyorsunuz. Yani bu alan o kadar çeşitlendi ki sayisız icerik üreticisi var. Dünyanın en trajlı medya markasıda olsanız, illa haber ve yorumlarınızı sosyal medya platformu üzerine koymak, sunmak durumunda kalıyorsunuz. Bugün devlet baskanları da sosyal medya platformunu kullanmakta ve milyonlarca takipcilere ulaşmaktalar. Daha önemlisi tüzel ve özel kişilik olarakta eğer sosyal medya platformunda gözükmüyor, yoksanız gerçek yaşamda da pasif durumdasınız. Hangi mevkide ya da ne kalitede iş yapiyorsanız yapın. İlerleyen süreçte dijital basınında tuzel kisilikten daha çok bireyselleşecegini düşünüyorum. Bakın buğün sosyal medyada milyarlarca takipcisi olan bireysel içerik üretiçisi insanlar var ve bunlar pek çok dijital gazeteyle kıyaslanmayacak ileri bir durumda takip edilmekte, yayın yapmaktalar. Devlet başkanları ve diğer ilgili yuksek mevkideki insanlar kamuoyu bilgilendirmelerini butun dijital ya da yazılı basını yani medyayı sıfırlayarak kendi sosyal medya sayfalarında açıklamalarını yapmakta ve basının her alanı ordan haberi alıp yayın yorum yapmak durumunda kalmaktadır. Keza çoğu meslektaşımız artık yayin, yazı, makale ve yorumlarını yazilı ya da dijital yayın organlarını atlayarak kendi sosyal medya sayfasında yapmakta ve bu durum çok da etkili olmakta. Sonra insanların herşeye çok hızlı erişim talepleri bu yönlü arzı yukümlü kılmakta. Yani, sosyal ortamda hem sosyalleşiyor diğer yanda da bireyselleşiyoruz ve hızlı bir şekilde. Uzatmayayım bu konu ayrı bir makale konusu. Tarihi dokular kentin ilk çekirdeğidir. Tarihi dokulara verilen zararları nasıl önleyebiliriz, ne yapmalıyız? Tarihi dokular ve bu yönlü eserler bir memleket değerinde ancak bunların çok büyük bir bölumunü geleceğe taşımak olası gözükmemekte. Neden derseniz bu yapılar büyük mali kaynak aktarmayı gerektirmekte. Ne yazik ki Türkiyenin yerelde ve genel merkezi hükümet bütçesinde bu Tarihi Yapılara kaynak aktarması çok zor gözükmekte. Tarihi ve kültürel yapılarımız gözlerimizin önünde eriyip yitmekte. Tabi bunun yanında sahiplenip restorasyonu yapılıp korunan yapılarımızda var hepten haksızlikta yapmayalım. Ancak gerçekten bu yapılar sürekli tadilat ve kesintisiz mali kaynak aktarilmak durumundadır. Sonra, gulmeyelim ağlanaçak halimize, yeni dediğimiz yapıları ayakta zor tutuyoruz deprem yıkmadan kentsel dönüşüme sokmamız gerekmekte ancak, kapsamlı bir kentsel dönüşüm gerçekleştirmemiz, bu alan da çok büyük bir fedakarlıklar gerektirmekte. İyi bir koordinasyon, iyi bir planlama mucize gibi birsey; Depremden sonra yeni kentsel kavramlar ortaya çıktı mı? Depremden sonra ilgili Bakanlık deprem kentlerimizde özel bir imar uygulaması başlattı. Daha çok yatay mimariye yönelik. Ancak, bu imara acılan yeni alanlar yine iki gunde işaret edilen konut alanlarina planlanan kent/yerleşke inşa edilmekte. Yani, alt yapı planlaması yok! önce üst yapıyı yapacak, binaları dikeçeksiniz sonra alt yapiyı 50 yıla varan süreçte yerleşkenin alt yapı taleplerini (Yol bile sonradan açılıyor ) yerine getirmeye çalışaçaksınız. “Burada şu gözardı edilmemeli, büyük depremde TOKİ binaları yıkılmadı." Sorduğunuz sorulara öyle hayran oldum ki, sorular cevaplardan çok daha değerli "Depremden sonrası için yeni kentler kavramı ortaya çıkar mı? " Hayır çıkmaz çunkü, biz kent planlamıyoruz, konutları, binaları yeniliyoruz ya da yeni alanda yeni konutlar yapıyoruz. Kent planlamak Türklerin işi değil. Nasıl düne kadar ve bugünde Otomobil, Tank, Uçak yapamıyorduk aynı şey kent planlamak içinde geçerli; kentinizi planlayaçaksaniz Hollandalıların kapisını çalacaksınız. Nasıl bir fabrika kuracak olursaniz Alman Mühendisligine, İtalyan makinacıliğına baş vuruyorsanız ki öyle. Önümüzdeki dönemde kentlerin karşı karşıya kalacağı en büyük tehdit nedir? Neden? Ciddi bir kent planlaması yapilmadan kentlerimizin sürekli yeni yerleşim alanlarının imara açılması; kentlerin nüfus yoğunlugunu daha da artırmakta oldugu gibi buna bağlı karşılanamaz hizmet eksikliginede kapı aralamaktadır. Kentlerimiz her gecen gün yaşanilmaz yerleşkelere dönüşerek kent insanı için zorunlu ikametgahlara evrilmekte. Ulaşım, Trafik, araç park sorunu, deranaj yoklugu ve sel baskinları, deprem riski, mali koşullar ve saymakla bitmeyeçek olumsuz koşullar insanımizı büyük kentlerden uzaklaşmaya, kaçmaya zorlamakta. Burada çok daha dikkat çekici bir şey var şu ki, biz kentlerde kentsel dönüşüm yapmak isterken. Diğer yanda, yaşanilmaz yaptığımız şehirlerde insanımız kaçmak için fırsat kolluyor. Ben bu duruma bizzat tanık oluyorum. İş yaşamından emekli olan onbinlerce insan, Aile Taşraya göçüyor. Sonra büyük kentlerdeki fabrikalar Taşraya, küçük Anadolu kentlerine taşınıyor. Aslında Büyük kentlerimizde insanimızi Taşraya göçü kolaylaştıracak, Taşrada yeni yerleşim planlari gelistirmek gerekmektedir.. Kentsel dönüşüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kentsel dönüşüm partiler üstü bir politika olarak görmek gerekir. Ancak, kentsel dönüşüm bir tek ilgili Bakanlığın ya da belediyelerin tek başına gerçekleştireçekleri bir proje, planlama degil. Milli bir politika; Özellikle büyük kentlerimizde bu yapisal dönüşümü yapmak büyük bir koordinasyonu gerektirmektedir. Hatta bu kentsel dönüşüm Turkiye genelinde kapsamli bir şekilde baslamişda degil. Küçükte olsa plot uygulamalar var. Zaten şuan Hükümet deprem bölgesinin talebi olan konutları hızlı bir şekilde yapıp teslim etmek için büyük çaba harcıyor, bunu da görüp takdir etmek gerekir. Yalnız 2024 yerel seçimlerin arifesinde kentsel dönüşüm için Adayların vaatleri havada ucuyor, 500 bin 600 bin konut dönüştürmek, yapmak gibi. Sonra değerli arkadaslarım; Şunu yapalim, bunu yapacağız demek bunlar boş şeyler. Her şeyden, hepsinden önçe ülkede bir şeyler yapmak için siyasi istikrarın kalıcı ve sürdürülebilir olması değiştirilemez ön koşuldur. Bu koşul uzun vadeli planlamadan ülke icin geliştirdiğiniz yapmayı planladığınız hiçbir politika sürdürülebilir olmaktan uzaktır. Kısaca herşeyi anlatmışımdır diye düşünüyorum. Daha değerlisi toplumumuzda, devlet kültürumuzde planlamanın, uzun vadeli proje gelistirmenin; koordinasyon, organizasyon, sivil koordinasyon, girisimçi çevre, lobi, diaspora, entrika, katılimcı sivil toplum, birlikte karar alma, birlikte yönetme, teknik, teknokrat ekip gibi kavramlar henüz tanımlanıp yönetimimizde kendisine alan açmış değil, kısa vadede de bu mümkün gözükmemekte. Yaparsam ben yaparım, biliyorsam ben biliyorum, ben yaptim oldu gibi ilkel yönetim anlayışı güçünü koruyor. Yerel yönetimler hala encümen ve meclis üyesi olarak yönetime kasap, inşaat boyacısı, emekli işçi, çiftci almaya devam ediyor. Hatta kent dışındaki Otobüs şoförünü encümen, Başkan yardımcısı yapan yerel yönetimler var. Sen 300 metre yükseklige yığdığın kum tepesinin kayacağını öngöremiyor ya da ilgili çevrenin uyarısına kulak asmıyorsun, diğer yanda bu durumu denetlemekten de yoksunsun. Görüneni bakıp anlamıyor, ongöremiyorsan güzel insanım, sen görülmeyeni nasıl öngörüp tanımlayıp ona karşı politika gelistireçeksin. Son söz: Yaşadığımız çağ gelişmeyi, kalkınmayı ve güçlü olmayı geçmişe göre daha zorunlu kılmakta. Eğer bunu toplum, millet olarak başaramazsak ne olur biliyor musunuz? Sizi aranızdan dogdugunuza pişman ediyorlar, üzerinizde öyle kimyasal, biyolojik silahlar deniyorlar ki hayal dahi edemezsiniz. Bu ve benzeri koşullardan kaynaklı aklimızı başımıza alalım, ben merkezinden çıkıp biz merkezinde güçlerimizi birleştirelim. Ülkemizde siyasi birliğimizi sağlıyalım. Bakın yukarıda Atatürk ve kuruluş döneminden birşey yazdım insan kaynağı yok, yok dedim. Ama şimdi öyle değil insan kaynağımız gerektiginden fazla. Tek eksiğimız kentlerimizin, ulusumuzun öncelikli politikalarını belirlemek ve bunlar üzerinden uzun vadeli planlar yaparak bir koordinasyon içinde kesin çözüme kavuşturmak için proje geliştirmek gerekmektedir. Hepsi bu! İnsan kaynağımız var. İster bütün gücünle, varlığınla, aklinla buna sarılırsın; yok dersen, akibet Allah korusun hayır değil. Sırtlanlar sınırdan içeri girmek için fırsat kolluyor. Kum tepesini göremediğin gibi senin bunuda göremeyeceğin aşikar. ibrahim selvi Değerli vaktinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz. Sevgiyle kalın... İbrahim Selvi kimdir 1964 yılında Nevşehir'in Gülşehir İlçesinde doğdu 1982 yılında Gülşehir Lisesi''nde mezun olduktan sonra yüksek öğrenime devam etmedi. Girişimciliğe yönelerek Antalya'da ticaret yaparak iş hatına başladı. Evli ve iki çocuk babası. Kişisel araştırmalarını yazıma dönüştürerek yazım hayatına anatoliaibrahim.blogspot.com denemeler yazarak başladı. Yerel gazetelerde köşe yazarlığı yaptı. Turizim ve Kültürel Varlıkları Derneği, Vakıf hizmetleri, Spor Kulübü gibi Sivil Toplum Örgütleri'nin yönetiminde yer aldı. Bir dönem Amerikan Basınını takip ederek Amerikan ekolünü anlamaya çalıştı. Özgür blog yazarı. Kapadokya post köşe yazarı, çeşitli medya ve sosyal platformlarda Türkiye'nin siyasi, sosyal, kültürel gelişimi ve kentleşme gibi konularda araştırmalar yapmakta ve bu yönlü haber, yorum ve makaleler yayımlamaktadır.

Resim
 Değerli Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi İle Röportaj Bilecik Gündem gazetesinden editör Yiğit Emir Ahi ile röportajımız Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Geçmişe uzanan 20 yillık siyasi, sosyal, kültürel ve kentleşme kültürümüze yönelik araştırmalarimı özel blogumda yayınlamaya başladim ve bu yönlü çalışmalarımi ilerleyen yillarda yerel gazetelerde ve kendi gazetemde de  okurlarım ya da takipcilerimle buluşturdum. Ve bu yönlü güncel çalışmalarimı, araştirmalarımı yine gazete ve çeşitli sosyal medya platformlarında yayımlamaya, paylaşmaya davam ediyorum. Kapadokya Post’un öyküsünden bahseder misiniz? Kapadokya post,   yerelde ve yurt genelinde  siyasi, kültürel ve kentleşmeye yönelik yayın yapmak amaçlı bir sosyal medya platformunda haber yayım   yapmak amaçlıdır. Kapadokya Post,  sivil koordinasyon , lobi ve sivil Toplum Örgütlenmesinin  toplumumuzda  yaygınlaşması amaçlı yayın ve paylaşımlar da yapmaktadır. Diger yanda Türkiye'nin gündemini meşgul eden politikaları tanimlayı