DUYGUYLA DÜŞÜNÜR ŞİİRLE YÖNETİRİZ



           Millet olarak geçmişten geleceğe, vazgeçilmezlerimizin arasında en büyük yeri şiir alır desek yanılmış olmayız. Toplum olarak, yaşama, hayata, doğaya duygusal bakarız. Görüp tanıklık ettiğimiz bir çok objeyi,  yoğun duygularımiz  ile harmanlayıp konu ile düşüncelerimizi de şiir ile ifade etmeye çalışırız. Bizde şiir yazmayan, şiirsel düşünmeyen olmaz.Eğitim öğrenim sürecimizde de Üstat, Hocam, Pirim, Şeyhim diye tanımladığımız birikimlerinden yararlandığımız insanların çoğunluğu şair, ozan olmakla birlikte, felsefi düşünsel yönü gelişmiş üstatlarımız da fikirlerini, ya şiirle veya şiirsel bir üslup ile anlatmış, yazmış ifade etmiştir. Şiirin toplumumuzda bu yönlü gelişmesine ne sebeb olmuş, toplum olarak nasıl bu yönümüz derinleşip kökleşmiş doğrusu araştırıp irdelemeye değer olsa gerek. Ancak, şöyle bir şey varki..düşünmek ve düşüncelerin ifade edilmesi, tanımların anlaşılır olması, geçmişte de günümüzde de izine tabi olduğu kacınılmaz. Unutmayınız ki, toplumda yaşıyan insanın düşünsel ufku; O, toplumun, milletin liderinin çizip tanımladığı ölçülerin dışına çıkamaz, çıksada fikir özürlü muamelesi görür dışlanır, horlanır. Evet, bugünde aynı. Belkide, bu nedenledir ki anlatımlar; şiirle ucundan, kenarından anlatılarak, uçuk kaçık ilgili ilgisiz konular ile ilintilendirilerek fikirler ifade edilmeye çalışılmıştır. Çünki, coğu zaman şiirin ayakları yere basmaz. Şiir, realite ile irrealist düşünceyi ve metafizik vari cağrışımları da cüretkarca ifade edebilme serbestliğine sahiptir. Şiir de durum böyle iken; düz yazıda böyle bir durum söz konusu olamaz. Belki, çok özel anlatımlar istisna sayılabilir. Düz yazının, hedefi, amacları ve ifade edilme karekteri vardır. Bu nedenledir ki; şiir ile düşünmek yazmak ve yönetmek bağımsız, karmaşık ve nitelikten yoksundur.

          Yakın yaşadığımız tarihin tanıklığında bildiklerimiz yanında,  günçel yaşantımızda da gördüğümüz kadarı ile;  bırakın düzyazının şeffaf, saydam ve berrak, anlaşılır tanımını,  şiiri de O, şiiri okuyanının da cezalandırıldığına tanıklık taliğsizliğimiz kesinlikle inkar edilemez gerçek. Ozaman  belkide edebiyete kadar olmasada, düz yazımızın ölçütü, boyutları, çapı, lisanı ançak bize tanınan cenderenin dişina cıkamaz. Biz O, cenderenın O, sınırların dışında düşünemez ifade edemeyiz. Bu durum, değişmez bir gerçekci tanım. Başka şekilde de ifade edilip yorumlanamaz. Bu durum, bu kıstlama sadeçe düz yazıda da değil, lider Ülkenin, milletin vizyonunu da temsil eder. Eğer yukardaki anlatım çerçevesinde bakıp durumu bu yönlü değerlendirir, bir mantık belirler isek. Yok, kurumların özgünleşip tam demokratik yapılarda, lider de kendi anayasal sorumluluğunda özgün kunumuna yönelerek, diğer kurumlar ile kordinasyonu sağlıyacak olursa. Bu tanımı biz tam gelişmiş demokrasi ve gerçek demokratik toplumlar diye tanımlıyoruz. Yani, küvvetler ayrılığı kurumların gerçek özgün bağımsız işlevi - vesayetsizliği- denilmekte.Şu da bir gerçek ki, demokrasi bir güven rejimidir. Güvensiz toplumlarda demokrasi gelişip kökleşmez.

           Önümüzdeki dağ, Ergenokon efsanesindeki ateşle eritilip aşılan dağ değil. Korunmak için yapılan Cin seddi de değil. Önümüzde tek büyük engel, belkide cin seddi`n den daha derin ve de daha göğe değen duvar kendimizden,  bağımlı düşünce ve inançlarımız - bağımsız düşünmeden  oluşturduğumuz inançlarımız-başka bir şey değil. Bağımsız düşünmeden, bağımlı olunmaz; kalıcı ve gerçekçi ilkeler edinilmez.
       
         

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belediye Başkanı Erol Ünlüsoy

Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi ile Röportaj Röportaj : Asude Can

HDP-YSP ya da Kandil'in siyasi uzantısı