Kayıtlar

BM- BİRLEŞMİŞ MİLLETLER`İN GÜÇÜ ARTIRILMALI

Teknolojinin beklenmedik hızda gelişmesi toplumların bütün hesaplarını beklentilerini alt üst etmekte.  Hız arttıkça zaman genişlemekte, genişleyen zamanda üretim ve buna bağlı tüketim de artmaktadır. Yine teknolojinin artırdığı hıza binaen kıtalar, coğrafyalar birbirine yakınlaşmakta farklı  ulus kültürleri iç içe geçmektedir. Bugün dünyanın bir çok bölgesinde ister etnik aidiyet  bakımından olsun ister inanç dini farklılıklar da olsun farklı medeniyet mensupları dünyanın birçok  şehirlerinin  çatısı altında özgür , güvenli, sosyal ve hukuksal eşitlik ilkesine dayalı devlet güvencesi ile birlikte  omuz omuza  yaşamaktadırlar. teknoloji ve buna bağlı materyallerın hızı daha da arttığında bu yakınlaşma daha da artarak sürecektir. Bunun yanında teknolojinin dezavantajları da yok değil, teknoloji yapılan bütün hesapları beklentileri saptırmakta akıl almaz bir boyut kazandırmaktadır.  Ayrıca dördüncü sanayi devrimi olarak ifade edilen yapay zekalı robotların sanayide ve hizmet, güvenlik

GELENEKSEL ÖN YARGILARIMIZ

Geleneksel  ön yargılarımız geçmişten çoçukluğumuzda, tarih öğrenimimizde ve hayatı, yaşamı kişisel yargılarımıza dayanarak tanımlama alışkanlığımızdan gelmekte. Çoğumuzun çoçokluk ön yargısı vardır, zaman zaman çevremizle paylaşırız - ben küçükken bu hususta şöyle düşünüyordum - gibi paylaştığımız kanı.  Bu durum şunu gösteriyor; Çoçuk çevresi, ebebeyinleri ile iletişim kurmadığı, kuramadığını  yetişkinlerin çoçoğa karşı iletişim eksikliği olduğu kanısına varıyoruz.  Dolayısı ile çoçuk ebe beyinleri ile gerektiği ölçülü iletişimi kurmuş olsa, tahayül ettiği, düşündüğü konuyu soracak ve doğrusunu öğrenecek, soru ve cevabın ortak yargısı çoçuğun beyninde doğru olan tanım yerini alacak, beraberinde çoçuk doğru öğrenme metodu da edinmiş olacak. Aksi durumda  bu olumsuz gelişim toplumda çoçuğun yetişkinlik cağında da devam edecek.  Düşünürken ve araştırırken de ön yargılı davranmaya devam edecek.  Bir konu hakkında görüş ifade etme tanımlama gereği duyduğunda  yine ön yargısına kişisel ön

MECLİS GEREKTİĞİNDEN ÇOK DAHA GERGİN

MECLİS , şu günlerde gerektiğinden çok daha gergin. Kürsüye cıkan Atı kamçılıyor, yerinde oturanlar öfkeyle bağırıp çağırıyor, kürsüye  çıkan  hatibe sataşıyor,  tahrik ediyor. Ortalık toz duman.  Piyasalar da öyle,  sükunet değil depresif cıkış ve inişler hakim. Türk parası, düşüyor kalkıyor her düşüp  kalktığında seviye kaybediyor. Mecliste siyasi parti temsilcileri -Millet vekilleri - hararetle tartışıyor, yumruklaşıyor, ayrılıyorlar takip eden oturumlarda  Meclisin hararetini gidermek sükuneti sağlamak mümkün olmuyor. Meclisi ve beraberinde Hükümeti geren yüksek seviyede korunma gereği, savunma durumuna geçiren ithamlar var. Bunların en başından Zarrap  davası ve  Man adası belgeleri var. Hükümet yetkilileri hararetle kendisine yapılan ithamları reddetmekte. Bu itirazı yaparken yapılan ithamların şiddetinde olsa gerek savunması da bir o kadar saldırgan, sert tehdit vari olmakta.  Kısaca bu günlerde Mecliste olmayı kimse istemez. İç politika da olduğu kadar dış politik ortamda içerd

HER ZORUKLA BERABER BİRDE KOLAYLIK VARDIR

Her gün yeni doğan güneş üzerimize kasem, umutsuzluk, karamsarlık sacıyor. Trendi yükselerek artan öfke, cinnet hali toplumun tüm katmanlarına yayılıyor. Sanki uzunca yıllar bastırılmış, ötelenmiş  duyguların, öfke, kin, nefret hıncının  patlaması gibi. Varılan son çizgide karşısında olan kimsenin kimlik. yakınlık derecesi aranmak sızın doğrudan öldürmeye yönelik saldırganlıkla karşı karşıya kalıyorsunuz. yazık çok yazık nasıl bu hale geldik, nasıl bu denli katil bağnaz, cani ola bilecek haleti ruhiye  kazandık. Her gün kanımızı donduran cinayet, katliam haberleri ile sarsılıyor, hayıflanıyor, müteessir oluyoruz. Doğrusu kimseyi de suçlamak istemiyorum, illa yetkililer yapıla bilecek bir şey varsa gayret gösterip gerekeni yapıyor olduklarına inanıyorum.  Felaket tellallığı yapmak da doğru değil, bunu biliyorum. Yalnız toplum olarak kendimizi sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Neden bizim inanmamız ve yaşantımıza yansıtmamız gereken toplumsal iletişim kurallarını; hiç inanmayan, i

MECLİS ÇATISI ALTINDA PROVOKASYON

MECLİS çatısı altında ve de bir millet vekili  Osman Baydemir`in  devletin varlığı ve bölünmez bütünlüğü yönünde, kasten, isteyerek ve alenen cüret karca göstermiş olduğu tavır,  bölücü,  ayrıştırıcı ve doğrudan terör örgütlerinin amacını destekleyen sözler sarf etmesi esef vericidir. Millet ve devlet olmak şuğur ve idrak inden yoksun aklınca bir milletin, devletin varlığını hazmedememe, kabul edememe düşüncesi içermektedir. Devlet gücünü milletten, milli idrak ve şuurdan alır. İçerde parçalanma, ayrışma, nifak duygularının güçlü olduğu toplumlar, mutlu ve güven içinde olamazlar. Mutlu ve sükunet güven içerisinde olmanın yaşamanın  şartları kısasları vardır. Bu da bilginin akılın eşitlik ve adalet duygusunun yüksek seviyeye ulaşması ve bir fiil uygulanması ile elde edilir.  Göstermelik demagojilerle , süslü sözler, insanların kutsallarını tahrik ederek sükunetli, huzur toplumu yaratılamaz,  hele günümüzde bu yolla  bu bağlamda hiç bir şey elde edilemez. Parası ve gücü olanın, at h

POPÜLİZM VE DEMOKRASİ

Demokrasinin de vazgeçilmez olduğunu k abul ettiğimiz gibi, demokrasinin dezavantajlarını da göz ardı etmememiz gerekir. Demokrasinin aracı secimler, seçimler yapılırken siyasetci  politika belirlerken  biraz dozunda popilizim olması gerektiği kacınılmaz olmakta.  Seçilbilme kaygısı, oy alabilmek için coğu zaman siyasetci popülizmin  dozunu artırmakta  istenmeyen sonuçlarla karşı karşıya kalınmaktadır.  Gördüğümüz kadarı ile; Küdüs`ün başkent olma talebini bir çok ABD  Başkan adayları seçim çalışmalarında dile getirmişler. Trump kendi kararını savunmak için bu sav da bulunuyor. Amarikan devlet başkanının son Küdüs çıkışı, Küdüs`ün İsrail`in Başkenti olması yönündeki kararı bütün dünyada tepkilere neden oldu.   Çoğu siyaset çevrelerinde de Trump`un seçim vadi popilist bir yaklaşım olarak  karşılanmıştır.  Böyle de olsa güçlü devlet algısını dünya siyasetinde haksız adaletsiz yönetme girişimi, yaşadığımız çağın değerleri ile bağdaşmaz. Küreselleşmenin dünyaya kazandırdığı ortak değerle

ZARRAP`IN TÜRKİYE NOTLARI

Resim
Bu günlerde dünyaya diplomatik gözle Türkiye  tarafından bakınca kimin  müttefik, kimin karşıt, kim dost olduğu belli değil. Bugün dost müttefik diye ifade ettiğimiz  insanları iki gün sonra  muhalif, ajan, fetocu diye lanse edebilmekteyiz.  Dış politikada da durum bundan farksız değil.  Devletler için de aynı; bugün dost müttefik ülke olarak bilip ortak eylem, iş planladığımız devlet yada devlet başkanı daha masadan kalkar kalkmaz planlanılan ortak eylemin aksine farklı söylem ve eylemlerin yerini aldığına tanık oluyoruz. Demekki yaşadığımız çağın diplamasi siyaset dili böyle bir süreçten geçiyor. Kabul etmekte zorlansak da malisef durum bu yönde gelişiyor.  Birleşik Devletleri’nin İran politikası; Birleşik devletler İran`a niçin ambargo koymakta diye sorar isek;  cevap, bütün bölgenin istikrar ve güvenliğini artırmak için diye  gelir.  İran terörü destekleyen, bölgesinde dinsel meshep`leri kışkırtan zaman zaman Sudi arabistan`a kadar ulaşan istkrarsız dış politikasıyla  bölged