Kayıtlar

İktisadi eylemler

          İktisadi eylemler;  para politikası, gelişmiş  ekonomik veriler, istihdamın yüksek seviyede tutulması, beklenilen milli büyümeyi kalkınmayı sağlamak. Bütün bunları gerçekleştirmek için de dengeli tutarlı siyasi kararlılık da göz ardı edilemez. Geçen gün, Nobel ödüllü bilim insanımız Aziz Sancar ;''500 yıldır topraklarımızda bilim üretemiyoruz'' dedi. Uzun zamandır ifade etmek gereği bile duymadığımız  insanımız milletimiz için hayati bir konuya dikkat çekmiş oldu. Kendisine bu vesileyle sonsuz teşekkür ederimTürk milletine kazandırdıklarından dolayı da. Aslında,başarıya okadar susamışız ki sayın Sancar'ın almış olduğu ödülü; Cumhuriyetimize, Kemal Atatatürk`e atfetmiş olması da,  ihtiyaç duyduğumuz milli birliğimiz açısından ifade edilemez yücelikte. Temenni ederim ki başarıları daim olur ve bu başlangıcın devamını, milletimizin diğer bilim insanları da katılır.           Ülkemizde:iktisat, finans, siyasi ve diğer bilim alanlarında siyasette kuram

DUYGUYLA DÜŞÜNÜR ŞİİRLE YÖNETİRİZ

           Millet olarak geçmişten geleceğe, vazgeçilmezlerimizin arasında en büyük yeri şiir alır desek yanılmış olmayız. Toplum olarak, yaşama, hayata, doğaya duygusal bakarız. Görüp tanıklık ettiğimiz bir çok objeyi,  yoğun duygularımiz  ile harmanlayıp konu ile düşüncelerimizi de şiir ile ifade etmeye çalışırız. Bizde şiir yazmayan, şiirsel düşünmeyen olmaz.Eğitim öğrenim sürecimizde de Üstat, Hocam, Pirim, Şeyhim diye tanımladığımız birikimlerinden yararlandığımız insanların çoğunluğu şair, ozan olmakla birlikte, felsefi düşünsel yönü gelişmiş üstatlarımız da fikirlerini, ya şiirle veya şiirsel bir üslup ile anlatmış, yazmış ifade etmiştir. Şiirin toplumumuzda bu yönlü gelişmesine ne sebeb olmuş, toplum olarak nasıl bu yönümüz derinleşip kökleşmiş doğrusu araştırıp irdelemeye değer olsa gerek. Ancak, şöyle bir şey varki..düşünmek ve düşüncelerin ifade edilmesi, tanımların anlaşılır olması, geçmişte de günümüzde de izine tabi olduğu kacınılmaz. Unutmayınız ki, toplumda yaşıyan in

YÜKSEK GÜVENLİK

          Toplumlar, milletler, ülkeler şimdiye kadar hiç olmadığı seviyede ve de zorunlulukta birbirlerine yakın ve iç içeler. Ne tür gerekçe ile olursa olsun, ulusların ikili münasebetleri, diplamatik  ilişkilerini  askıya alması, ötelenmesi  söz konusu olamaz.  Yaşadığımız çağın paradikması  beraber, birlikte hata omuz omuza olmamız ihtiyacını gerekli kılmaktadır. Bu düşünceyi destekleyen, uluslar arası cıkarlar, siyasi ve ticari realite, turizm, terörle mücadele, evrensel demokratik değerler, insanların doğuştan kazandıkları olarak ifade edilen  bireysel özgürlükler. Yukarıda  ileri sürdüğümüz gerekceler, birlikte ve beraber olmamızı zorunlu kılmaktadır.  İrticalen ifade etmeye çalıştığım gerekceler. Barişcıl medeni, uygar dünya ile consept oluşturduğumuz düşünceye sahipsek, böyle düşünmemiz vazgecilmez. Eğer, İran, Kuzey Kore ve benzeri ülkelerin argümanları ile dünyaya bakarsak ki  -tabi bu durum bizim için standart dışı- ozaman, medeni dünyanın dışına cıkmak gibi bir durum ile

29 EKİM CUMHURİYETİN DOĞUM GÜNÜ

           Cumhuriyetimizin doğum günü 29 ekim 1923; kurucu babası M.Kemal Atatürk ve o  gün  Atatürk`ün yanında olan, ona inanan Kazım Karabekir, rauf Orbay, İsmet İnönü, Fevzi Cakmak ve diğer vatan sever, yürekli insanlar vatanı  düşman işgalinden kurtardıktan sonra,   yeni bir yapılanmanın zaruretini hissederek Cumhuriyeti kurmakta karar kılmışlardır.  Neticede,  Cumhuriyet geçmişle hesaplaşan geçmişe rağmen bir yapılanma değil; geçmiş de   yaşanılanlar elde edilen  - rejim olarak bakınca -tecrübeler  neticesinde   ulaşılan  kazanımdır. Bazı cevreler,   Cumhuriyeti ve Cumhuriyetle tanımlanan medeni unsurları hazmedememiş ve yıllarca  bu değişimi siyasette iç politika malzemesi yaparak,   Cumhuriyet kazanımlarının  gelişme süreci sözedilen  kesim tarafından  takdir edilmemiştir. Günümüzde dahi zaman zaman basına yansıyan alalede insanların meczup süsü verilerek Atatürk ve Cumhuriyet tanımlarına sataştıklarına tanık oluyoruz.           Günümüzde Cumhuriyeti tanımlıyacak olursak;

TÜRK´ÜN YÜZYİLLIK KANAYAN YARASI

            Güneşin altında yaşanılan günler vardır ki   bir anı bir ömre bedel, öyle günlerde vardır ki -anılar-   insan hatırlamak istemez. Mechulden gelen bir  ok öyle yaralar acar ki,  ne kanı diner ne yarası gecer.  Kim bilir  belki  kıyamete kadar  kim yarasını  tedavi edebilir.  Kerbelanın - Evladı resullallahın. Hz. Hüseyinin-  Bu milletin manevi yarası  olduğu gibi  . Birde milletimizin milli yaraları vardı  ki,  bunlarda manevi yaramızı aratmaz, oda  Kerkük ve  Musul. O günün şartlarında mülkü ile içerisinde yaşıyan halkı, insanı ile sınırlarımız dışında brakmak zorunda kaldığımız vilayetler. Üzerinden yıllar asırlar gecsede  bu coğrafyanın bizim bir parcamız olduğu gerceği değişmez, değiştirilemez . Mahrum ve mahsun bırakılan bir  millet masaya oturtulduğunda, bölgedeki enerji kaynaklarına erişecek teknolejiyi elde eden ulaşan gelişmiş emperyalistler bizden bu Türk vilayetlerini  koparıp almışlardır.  Ve  biz,  o günün zarüretinde kabul etmek durumunda  kalmışız.  Geleçek

KURUMSAL DEVLET

            Büyük Selçuklu, Türklerin Anadolu'da  kurduğu büyük devletlerden birisi. Selçuklular'ın,Anadolu'da okadar çok eserleri varki, saymakla bitmez. Medreseler,Camiler,Küllüyeler,imarethane, uzay gözlem evi ve benzeri yüzlerce eser. Dini ayakta tutmak için, Camiler, Minareler yetmiyor. Devleti ayakta tutmak için de aynı,  kamu binaları, yol, köprü, metro, İstanbul'dan  Kars'a kadar hızlı tren, hava limanları, güçlü Ordular Devleti,  Milleti ayakta tutmaya genç kuşakları geleceğe taşımaya  yeterli olmuyor. Bu yapılanlar  Devletlerin ayak izleri ulaşabildikleri, muktedir oldukları işler, ulaştıkları menziller. Peki,  neden Büyük Selçuklu, Küçük Selçuklu  ardından Büyük Osmanlı İmparatorluğu kendini geleceğe taşıyamadı?  Bütün herşeyi ile yokluğa gitti, gönderildi kendimize hiç sordukmu.           Devlet olsun, bugünün Devletleşen şirketleri olsun; önce insana yatırım yapmadığı sürece, kalkınıp gelişemez, büyüyemez ve ideallerini geleceğe taşıyamaz. İnsana yatı

Açık Hava Müzesi

          Açık hava müzesi deninilice anlamış olmalısınız, Kapadokya'dan bahsediyor  olacağımdan.  Bölge, gerçekten bir açık hava müzesi  gibi,  Peri bacaları, kiliseler, vadileri ve daha birçok görselliği ile fark yaratan bir coğrafya.  Bölgeyi,  şu ifadeler ile tanımlıyorum, Kapadokya'dan  daha büyük deniz, daha derin ve dingin okyonus yoktur. Aslında, Kapakdokyayı diğer görsellerden ayıran en büyük özelliği,  bölgedeki görselliklerin insanı, tarih öncesine, geçmişe çektiği gibi beraberinde, yaşadığımız zamanın ve mekanın dışına çıkartıyor hissiyatı veriyor olması. Vadileri, gezip dolaşırken  bütün yorgunluğunuz, sitresiniz  gidiyor, yaşam ile bütünleşiyorsunuz.           Geçen hafta, Hürriyet'ten  köşe yazarlarından Deniz Zeyrek  Nevşehir'e gelmiş, bölge ile ilgili tesbitlerini köşesinde okurlar ile paylaşma bulunmuş. Ben tekrarlamayacam aynı paylaşımları. Ancak,  paylaşımını okumanızı öneriyorum, ilginç tesbitlerden bulunduğu gibi olumsuz TEMA'larda var.  Ko