Hukuk, modern toplumların özgürlük tanımıdır.

Hukuk,  modern toplumların Özgürlük tanımıdır. 

Hukuk: Medeni toplumların özgürlük kavramını geliştirerek, toplumun yaşam kalitesini artırmıştır. 
Hukukun üstün, yargının bağımsız ve güçlü olduğu toplumlar,  siyasi “ rejim “ amaçlı birbirlerinin boğazına sarılmamaktadır. 

Batı toplumlarının çağdaş hukuk normları   içinde politika üretmeleri, siyaset yapmaları “ hareket etmeleri “  sonucu hukuk, bugünkü Batı’da modern toplumu  yaratmıştır...

Hukuk,  toplum için olduğu kadar devlet için de hukuk, en başta uyulması, riayet edilmesi zorunlu bir kavramdır. 

Aksi durumda, devlet için de, toplum için de ; 
bugün Doğu  toplum kültüründe ve devlet kültünde olduğu gibi,  egemen güçlerin ideolojik fikirlerin  öne çıkakacağı aşikardır. 
Bu güçlerin egemenlik alanları da karşı tarafta yeni gettoların  “ faili meçhullerin, yeni Silivri’lerin “ oluşmasına neden olacaktır. 

Hukukun egemen olmadığı toplumlar, sürekli kendini ötekileştirir, gerer. 
O,  toplumda çatışma psikolojisi hep aktif olur. 
Gerek iktidar “ hükümet “  gerekse muhalefet   “ muhalif düşünce, fikir, yazım, aydın, entelektüel çevre “  arasında engellenemeyen birbirlerini  yoketmeye, ortadan kaldırmaya yönelik siyasi, politik savaşın  yaşanılması kaçınılmaz olur. 

Hukuk,  
toplumun yerel taleplerinden beslenip,  bütün halk kitlelerini temsil etme kabiliyetine açık  olması gerektiği gibi, hukukun , daha çok evrensel normlara  “ çağdaşlık, modernlik “  yüzünü dönmesi gerekmektedir. 

Yani kısaca; 
hukuk, toplumların özgür, barışık ve müreffeh yaşamalarının  kaçınılmaz aracı teminatıdır. 

DEMOKRASİ - HUKUK, ulusal siyasi  yararlılık güden politikanın neresinde?

Diz çöktü !
Birleşik devletler Başkanı  Donald  Trump ve Dış işleri Bakanı Mike Pompeo, Suudi Kralı  Selman  bin Abdülaziz’in ayağına kadar giderek Kral  Abdülaziz’in Saray’ında diz çökmek anlamına gelen bir uysallık ile onları  “ cinayeti sorgulamak yerine “ anlamak istediler. 

Ne zaman ?
İstanbul’da Suudi  Arabistan Baş Konsolosluğu’nda ki  hunharca işlenen  gazeteci  Cemal Kaşıkçı  cinayetinin  [ 2 Ekim 2018 ] sonrasında. 

Diğer  yan da Türkiye;
Türkiye,  Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bizzat Kaşıkçı cinayetinin ilk gününden bu yana, dünyaya hukuk çağrısında  bulunmuştur. 
Açıkça uluslararası topluluğa  Suudi Arabistan’a ekonomik  yaptırım talep etmşştir. 

Katillerin cezalandırılması  için büyük çaba göstermiş. Suudi yönetimini karşısına alarak,  yine 15 kişilik  cinayet  ekibini Suudi Arabistan yetkililerinden, Türkiye’de yargılanmaları üzere  resmî talepte bulunmakta çekince göstermemiştir. 



BARIŞ PINARI HAREKATI
Türkiye haklı olarak, sınırlarının hemen dibinde Terör devleti ya da Teröristlerin yuvalanmasını istememektedir. 
Bu durumu  hangisi gelişmiş ülke ister ? 

Teröristler ile komşu olmayı  haklı olarak hiç bir ulus istemez. 

Hatta, 
AB ulusları ülkelerinde masum göçmenleri dahi istememekte. Gerekçe olarak;  “ onlar, bizim yaşam kalitemizi  aşağıya çeker “ demekteler. 

Durum böyleyken;
AB  ülkeleri, ABD; Türkiye’nin, Suriye sınırının güney yakasındaki  güvenli bölge oluşturmak amaçlı  girişimlerini anlamak istememekteler. 
Neden? 
Türkiye’nin amacı Suriye’den toprak koparmak mı? 
Hayır değil. 
Türkiye, Suriyeli göçmenleri  bu bölgeye yerleştirmek, sınırlarında barışı hakim  kılmak  için Barış Pınarı Harekatını başlatmıştır. 

Bu Harekat, 
Türkiye açısından başlı başına risk almaktır. 
Bu alınan riskin nedeni, dünya barışıyla birlikte bölge barışına, demokrasisine katkı sağlamanın ötesinde, Türkiye tarafından bir ulusal yararlılık kaygısı,  asla söz konusu değilken. 

Türkiye, 
haklı gerekçelerini dünyaya ya anlatmakta güçlük çekmekte ya da dünya anlamak istememektedir. 
Bu anlamda ben Türkiye’nin kendisini iyi anlatamadığı kanaatindeyim. 

Çünkü, dışarıya kendini anlatmanın en etkili yolunun ön koşulu, içeride de iyi olmak, iyi  olduğun izlenimi vermektir. 

Türkiye içerde çok iyi  diyemeyiz. 
Türkiye içerde iyi olmanın argümanlarını zenginleştirmek, çeşitlendirmek durumundadır. 

Demokrasisini, çok eksenli yapmalı, renklendirmeli. 
Vazgeçilmezlikler üzerine popülist  politikalar üretmekten vazgeçmeli. 

Hukuk devleti olma yolunda, yargıyı bağımsızlaştırmaktan, milletine güvenmek adına yeni politikalar geliştirmekten kaçınmamalıdır. 

Hükümet, devleti mülkiyet edinmemeli, muhalefette devleti karşısına almak durumunda kalmamalıdır. 
Çapraz ateş arasında  kalan devlet ve kurumları partizanlaştırılarak yıpratılmamalıdır. 









Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belediye Başkanı Erol Ünlüsoy

Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi ile Röportaj Röportaj : Asude Can

HDP-YSP ya da Kandil'in siyasi uzantısı