Türk siyasi yaşamına 17 yıl aradan sonra tekrar kazandırılan, politik sürece yönelik izlenimlerim.
Geçtiğimiz Pazar akşamı “16 Haziran “ da İmamoğlu ve Yıldırım’’ın İstanbul’u yönetmek adına geliştirdikleri akıllı politikalarını kamuoyuyla paylaşmak üzere düzenlenen ortak Tv. Programına yönelik izlenimlerim.
Son derece önemli bulduğum bu program Herşeyden önce , Türk siyasi yaşamı için pozitif barışçıl bir başlangıç. Süreç boyunca İtham ve hakaret yok, saygı var. Tarafların Politik iletişim lisanına uzlaşma biz olma, millet olmanın bilincinin hakim olduğuna tüm Türkiye olarak tanıklık ettik.
Adayların akıllı politikalarını yönelik yorumumsa..
Sayın Yıldırım; 31 Mart seçim sürecine yönelik tanım yaparken.
İki demokratik refleksi iyi okuyamadı ya da görmezden geldi.
Birincisi : AA. Ajansın yayıın akışını mazeret beyan etmeksizin kesmesine yönelik kabul edilmezliğe vurgu yapmaması. Yani yarışın orta yerinde hakem sahayı gerekçesiz terkediyor. Siz yarışmacı olarak bu sıra dışılığı sükut ile karşılıyorsunuz.
İkincisi : YSK İstanbul seçimlerinin iptal gerekçesini çalıntı oylara dayandırmadığı halde, böyle bir durumun bahis konusu olmadığı yönlü açıklamasına karşın; YSK Sandık Başkanlarının ilgili yasa gereği devlet memuru olmaları gerektiği şartının karşılık bulmadığı gerekçesine bağlarken.
Binali Yıldırım’ın popülist söyleme sığınarak “oylar çalındı “ ifadesi düşündürücü olduğu gibi masum da kabul edilemez.
Program sürecinde İmamoğlu tarafından bakınca da; gözden kaçmayan durumsa şöyle ki.
Binali Yıldırım’ın, İmamoğlu’na yönelttiği şu soru İmamoğlu cephesinden tam karşılık bulmadığını sanıyorum.
“ Sayın İmamoğlu, İstanbul Belediyesi’nin veri tabanını neden kopyalamak İstediniz “ sorusuna İmamoğlu’nun verdiği yanıt “ kopyalayıp İlgili Belediyeden muhafaza amaçlı yedeklemek olduğunu beyan etti..
Oysa bu sorunun kanımca doğru kabul edilir yanıtı. “ sahip olduğum, yönettiğim makama hakim olmak isterim “ olacaktı.
İÇ POLİTİKADA ÖNE ÇIKANLAR
Cumhurbaşkanı Sevgili Erdoğan’ın marjinal kabul edilmez söylemleri “ zillet,illet ittifakı “ gibi benzer bilinen sloganlar Ak Parti’yi dibe çekmeye yettiği gibi;
Bununla da kalmayıp Ak Parti’yi muhalefete hazırlayan girişim olarakta değerlendirmek gerek.
Bu politik yaşanmışlığı Ak Parti tabanı; Ahmet Taşgetiren’in Karar Com. Haber Sitesi’nde yayımlanan “ Hayreddin hocamla Hasbihal “ isimli yazısın da “ Ak Parti tabanının “ biz eski Reis-i istiyoruz “ talebine yer verdiğini görmekteyiz.
Yine Ak Parti’nin karşı yakasındaki Ana Muhalefet Partisi CHP’nin de, yapıcı uzlaşmacı ideolojik ve aşırılık yanlı söylemlerden kaçınan, yapıcı politik söylemler geliştirdiğini görmekteyiz.
İstanbul seçim süreci boyunca İmamoğlu’da, bu sürece taktir edilir katkı sağladığını yadsıyamayız.
CHP cephesindeki bu olumlu gelişmeyi de iktidara hazırlık olarak görmemek de politik öngörüsüzlük olur diye düşünüyorum.
•••
Sevgili Erdoğan’ın ardından yine Ak Parti’yi dibe çeken bu olumsuz politikalarına katkı veren diğer etkili isimse, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu.
Şimdiler de bir de bu saf-a marjinal söylemleriyle Nevşehir’in yeni Belediye Başkanı Rasim Arı, olumsuz sürece katkı vermek amaçlı hızla ivme kazanmaktadır.
Ak Parti’de süreklilik arzeden bu yeni olmayan handikap, iç politika dinamikleri için gerekli bir eylem mi ? Yoksa bilemeyeceğimiz daha başka bir yararlılık mı gözetilmektedir. Doğrusu tanımlayıp anlamlandırmak oldukça güç.
Ancak şu var ki bu durum 31 Mart seçimlerinide, Ak Parti’yi hezimete uğrattığı açık.
23 Haziran İstanbul seçimleri için değerlendirme yapmak, seçmeni etkilemek istemiyorum.
Daha evvelki yazılarımda da diğer seçim süreçlerine yönelik değerlendirmelerde bulundum ve o zaman ki tesbitlerimin büyük bölümünde yanılmadığımı gördüm.
Yorumlar
Yorum Gönder