ULUSLARIN BÜYÜK YARIŞI



Bir ayağım Yenidelhi Caddelerine basarken diğeri Atlantik’in ötesinde Nevyork Sokaklarında. Bir tarafta açlık sefalet, yoksulluk ve hiç umursamamazlık hakim , diğer yanda dünyanın bütün üretebildiği herşeyi hoyratça kullanan, israf eden kendi çıkarları dışında hiçbir değeri önemsemeyen, yaşamın canlılığın sürdürülebilirlik dışında canlılığı,  yok eden bir iktisat teorisi,  buna bağlı sınır tanımayan ölçüsüz üretim metodunu benimseyip uygulamaktadırlar. Üretirken çevre/canlılk  yok ediyorsun, tüketirken de Canlı/Çevre/Yaşam yok oluyor. Yani,  dünya da  canlılık hızla yok oluyor. Yaşayan canlı obezleşerek, gen hatırası değişiyor. “Kanser” Bütün çalışmalar canlılığı yok eden iktisadi/mali yapıyı değiştirmek adına değil hastalığı,  gidermeye yönelik endüstri geliştirmeye yönelik.

Sürekli büyüme isdihdam, pazar payı, rekabet güçü ve daha çok karlılık üzerine kurulu bu iktisadi/mali politika, yapı.  Bu çark işlerken, çarkı çalıştırmak için canlılığı yok ediyorsunuz “ üretim” tüketim yok ediyor. Sürekli engellenemez obezlik. İnsanlar hipnoz olmuş ruh haliyle bu iktisat teorisinin bağımlı parçası olmak durumunda ve/veya bu durumu zorunluluk atfediyor.

Oysa, bu durum uçuruma giden aracın gazına basıp hayatı yaşamı sonlandırmakla eşdeğer durum. İnsanlar bunu bildikleri halde bu pazarın, bu çarkın hızını artırmaya yönelik tüketimi  artırıyorlar. Eğlence olsun diye harcama yapanların varlığı azımsanmayacak sayıda. Günümüz İktisatçıları büyüme, mili geliri ve hane gelirlerini yükseltmeye yönelik mali politikayı savunmaktalar.

Oysa, bugünün üretim metodlarıyla hane halkı/Milli geliri artırırsanız, piyasa daha da obezleşir. İnsanların asgari gelirleri bir kat artırırsanız buna bağlı herşey artar, üretim/harcamalar/tüketim ve obezleşen iktisadi yapıya katkı sağlamış oluruz.  Diğer yandan da eş değerde çevre canlılık ve yaşamda ivme kazanarak yok olmaya yönelik hız kazanmış olur. Obez iktisadi yapılanmanın karşılığı yaşatan değil öldüren/ canlılığı yok eden mali politika demek. Bunu böyle anlamalıyız.

Bu iktisadi teorinin karşısında tanımladığım iktisat teorim: yaşatan iktisat teorisi. Daha ilk üretimde organik sürdürebilir canlılık/çevre üretim metotları edinmek ve bu yönlü yaşatan tüketim.
Bunun içinde Obez iktisat teorisinin karşısında tamamen aksini; sıska mali yapıyı savunuyorum. Şöyle ki, asgari üretim, minimum tüketim/ asgari hayatını idame ettirecek kadar gelir ve harcama.
Askari gelir ve harcama yeni sisteme geçiş aşamasında mevcut obez iktisadi yapıyı dönüşüm aşamasında vazgeçilmez mali politika önerim.

Zenginliğe kapitalizme karşı değilim. Teknolojiye karşı değilim. İnsanın insanlığın sağduyusuna inanıyorum. İnsanın Erdem’i her dönemde yüçelteceğine inanıyorum. Hiç bir. konuda asla umutsuz değilim ve hiç bir konuda insanımızın umutsuz olmasını istemiyorum.  İnsan, sen değerlisin hiçbir şey senden daha değerli değildir. Sen varsan yaşarsan değerli olanı sen belirleyecek ve ona sen atıfta bulunacaksın. Kendini çok sev, kendine değer ver.  Hiç birşey ama hiç birşey senden daha değerli ve üstün olamaz. “ günümüzde yaşanılan, iş kazaları, tedbirsiz can güvenliği alınmadan çalışma ortamı. Aile içi şiddet ve Kadın cinayetleri, Onez iktisat/mali politikalar” yoksa bu değer seni hoyratlaştırp şımartmak amaçlı değil. İnsanımız anlamıştır. Biz, Mahmud’u da Mabudu da bilir, gereken tevazuyu şiar ediniriz inşallah.

Konu dağılıp gidiyor. Okurumun daha zeki/akıllı ferasetli olduğuna inanıyorum. Tanımlamaya çalıştığım 1000 sayafayı bulacak iktisat teorimi üç satırla ifade ettiğimi anlamış özümsemiştir, inancındayım...


REÇEP TAYYİP ERDOĞAN DAHİMİ

Onaltı yıllık tek parti iktidarını yirmibeş’li yıllara taşıyan ve ileri yıllara yönelik projeler üreten/tanıtan/yapan siyaset insanının başarı öyküsünü bir dahiliğe mi dayandırmalıyız yoksa; klasik şark siyasi oyunlarıyla demokrasiyi kullanarak kendini halkına seçtirdiğine mi kanaat getirmeliyiz.
Eğer öyleyse neden kendinden önceki Parti liderleri 1/2 yıl da seçime gitmek seçilememek durumunda kaldı. Bu analizi de bir sonraki yazıma bırakıyorum. Hep birlikte derin etkileyiçi bir analiz yapalım siz de düşünüp araştırın. Doğrusu üzerinde durulması gereken bir konu/bakış. Birikimimizi hafta içinde paylaşalım. Ayrıca yazım/tanımlarıma yorum yapmanızı, eleştirip farklı bakış katmanızı da temenni ediyorum....

AB , YARATTIĞI  DEĞERLERDE KENDİSİ BOĞULUYOR

Türkiye PKK yuvalarına başta KANDİL’e operasyon yaparken. Helsinki, Berlin, Amsterdam, Viyana Caddelerinde Avrupa’lılar Polis eşliğinde PKK militanlarının gösterisine izin veriyor onları alkışlıyor.
ABD  Polisi, insanın doğuştan edindiği özgürlük ve yaşama hakkını basit  güvenlik nedenlerini gerekçe göstererek insanların yaşama hakkını vahşice sonlandırıyor.
Bu durum Barbarlık/Bağnazlık değilde nedir nasıl açıklanabilir. Kabul edilir bir durummudur. Avrupa’nın ve ABD’nin bu haksız ve Barbar uygulamalarını ilgili kişi,kurum ve Diplomatlarımız her fırsatta ve her ortamda dile getirmeli ve çekinmeyen pişkin yüzlerine çekinmeden ifade etmelidirler. ..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belediye Başkanı Erol Ünlüsoy

Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi ile Röportaj Röportaj : Asude Can

HDP-YSP ya da Kandil'in siyasi uzantısı