Kayıtlar

Yapısal eleştiri cezalandırılmamalı

Bügün farklı bir konu yazmayı düşünüyordum ancak, Hürriyet’ten E. Özkök’ün köşesinde değindiği bir konuya dikkat çekmek istedim.  Diğeride ABD Başkanı Trump’ın Türkiye’ye yönelik üslubu, diplomatik nezaket kurallarını aşan Tweet atması oldu.  Birincisi- Geçmiş dönem Meçlis  Başkanlığı yapmış, evveli de Milli Eğitim Bakanlığı’nda bulunan İsmail Kahraman; Sayın Kahraman diyor ki;  “ İttihat ve  Terakkiciler  büyük imparatorluğu 8 günde yıktılar. İçlerinde hain ve satılmışlar da vardı” İttihat ve terakkicileri savunmuyorum ancak, bir soruyla konuya farklı  perspektif  kazandırmak istiyorum.  Birincisi- O, büyük İmparatorluk neden üç beş tane ittihatçının eline kalmış.  İkincisi- Üç beş ittihatçı bir imparatorluğu yıkabiliyor sa?  Daha öncesi, bir ayakçı çıkıp İmparatorluğun Başkent’tin de başlattığı isyanla deffaten, Padişahın kellesini istiyor ve alıyorlarsa.  Sormazlar mı? Bu ne cihan imparatorluğudur.  İşin doğrusu başka; Göçer çadırından çıkıp   Doğu

Kaunos Akademisi’nin açılış töreni 8. bölüm

Zaman eylemle başlar, eylemsiz zaman tanımsızdır. Eylemin hareketi zamanın da başlangıcı olarak kabul edilir.  Her eylemin doğuşu beraberinde kendi zamanını da yaratmış olur. Her eylem tek zamanlıdır.  Bir eylem aynı anda iki zamanlı hareket edemez.  Ancak Tanrı, anlamına uygun zamanı ve zamanın içindeki gerçek eylemin tanımlayıcısıdır bir de Ölümsüzler.. Kaunos, bir ölümsüz olarak kendi başlattığı eylemin yarattığı zamanın içinde belirleyeceği eylemi kendisi tanımlayacaktır.  Ölümlüler, zamanı  ve eylemi tanımlamak bilincinden yoksundurlar,  Onlar kendi yarattıkları duyuya itaat ederler.  Hiçbir ölümsüz ya da ölümlü zamanı iki ya da çok yönlü kullanamaz. Zamanın kendisi iki, ya da daha çok boyutlu ifade edilebilir.  Ancak Tanrı,  zamandan  ve mekandan münezzehtir.  Tanrı’nın katında  zaman ve  eylem çok yönlü ve sınırsızdır.  Lidya Şehir Devleti’nin Kral’ı Elnor’un Kaunos’a tahsis ettiği  araziye Kaunos,  kendi Akademi’sini kurmuştur.  Kaunos

Doğa vazgeçilmez esin kaynağımız

Yaşamın hayatın bize sunduğu canlı/cansız varlıkların çeşitliliği, zenginliği insanların duyusal, düşünsel  içgüdüsel yaratıcılığına katkı sağlamakta. İnsan biyolojik olarak doğada beslendiği kadar fiziksel,  ruhsal, düşünsel ve bilimsel yönlü de yine doğa vaz geçilmez esin kaynağıdır.  Özellikle şairler için doğa eşsiz ilham  perisidir.  Şairler, duyusal hisleriyle bir dünya yaratırlar.  Sınırları olmayan, uçsuz bucaksız vadiler, yamaçları leylaklar, zambaklar, menekşe ve binbir renkli kır çiçekleriyle donattı kazandırıp tabiata  ahenk verirler. Yine, ılık, soğuk mevsimler yaratırlar.  Gökten akan şelaleler, dinmeyen yağmurlar ve denizlerin susuzluğunu gideren  taşkın  nehirler  akıtırlar,  doğudan   batıya  kadar, menderesler çizerek akan.  Şairler,  ulaşılmayan doruklarına ayak basılmayacak kadar yüce Kaf dağları yaratıp  onu masmavi bulutlarla  taçlandırıp  gelinlik giydirirler. Onların güneşi  göz kamaştırmaz. Gökyüzünü, onlarca rengin tonlarıyla  gökkuşağıyla bezer

Geleneksel düşünce kalıplarıyla gelecek inşa edilemez

Resim
Geleneksel düşünce kalıplarıyla gelecek inşa edilemez İbrahim selvi tarafından Geleneksel düşünce kalıplarımızla ürettiğimiz düşünce ve fikirler, yaşadığımız çağın gereksinimlerini karşılıyamayacağı  gibi bize, gelecekte vaat etmeyecektir.   Yaşadığımız dünyada toplumları etnik ve inanç kraterleri yönüyle ayırıp tanımlayamazsınız.  Toplumlar inanç  ve etnik bakımdan iç içe geçmiş durumda ve bu durum her geçen gün artarak devam etmektedir..  “Avrupa Başkent'lerinde Müslüman’ların nüfusu sürekli arttığı gibi,  Cami sayısı bakımında da Müslüman  coğrafyasını aratır nitelikte değil. “ Ama, demokratik toplum olma, bireysel hak ve özgürlüklerin gelişmiş olması  ve  sosyal hukuk devleti olmak gibi durumlar başka.. Eğer bir toplumu bir coğrafyayı çağdaş karekterler ile nitelendirmek, tanımlamak istersek ki bunu; İslam coğrafyası  ya da Hristiyan Topluluğu olarak değil;  Demokratik ya da anti demokratik, bireysel hak ve özgürlükler,  sosyal  sorumluluk yönü gelişmiş ya