Yapısal eleştiri cezalandırılmamalı
Bügün farklı bir konu yazmayı düşünüyordum ancak, Hürriyet’ten E. Özkök’ün köşesinde değindiği bir konuya dikkat çekmek istedim.
Diğeride ABD Başkanı Trump’ın Türkiye’ye yönelik üslubu, diplomatik nezaket kurallarını aşan Tweet atması oldu.
Birincisi- Geçmiş dönem Meçlis Başkanlığı yapmış, evveli de Milli Eğitim Bakanlığı’nda bulunan İsmail Kahraman;
Sayın Kahraman diyor ki; “ İttihat ve Terakkiciler büyük imparatorluğu 8 günde yıktılar. İçlerinde hain ve satılmışlar da vardı”
İttihat ve terakkicileri savunmuyorum ancak, bir soruyla konuya farklı perspektif kazandırmak istiyorum.
Birincisi- O, büyük İmparatorluk neden üç beş tane ittihatçının eline kalmış.
İkincisi- Üç beş ittihatçı bir imparatorluğu yıkabiliyor sa?
Daha öncesi, bir ayakçı çıkıp İmparatorluğun Başkent’tin de başlattığı isyanla deffaten, Padişahın kellesini istiyor ve alıyorlarsa.
Sormazlar mı? Bu ne cihan imparatorluğudur.
İşin doğrusu başka; Göçer çadırından çıkıp Doğu Roma Bizans İmparatorluk tahtına oturan Türk Göçer’lerin fetih başarısı, başlarını döndürmüş ve aklının ferasetinin üzerini örtmüştür.
1453 Konstantiniye fetihinin ardından 1560 yıllarına gelindiğinde Batıdaki bir çok köklü değişimler; matbaa, pusula , coğrafi keşifler ve Kiliselerin siyasi alanın dışına çıkartılması ve İncil’in Martin Luther tarafından Almancaya tercümesi Batı’da yeni çağın başlangıcı kabul edilmekte.
Elle taşınabilir piyade tüfeklerinin icadı “ hakkaten bizim henüz yapmaya başladığımız piyade tüfekleri seri üretime geçmemişti, inşallah seri üretim başlanmıştır”.
Neyse, aslında sorgulamaya açıklık getirmeye lüzum yok.
Doğrusu, Osmanlı’yı gerçek manada araştırıp yaşadıklarını, tecrübe edinerek kendi yararlılığımıza dönüştürmüş olsaydık.
Bugün belkide daha farklı yerde olurduk.
Demokrasimiz sekteye uğramazdı. Popilizim uğruna düşmanca kamplaşan siyasi bağnazlığın toplumda gelenekleşen popüler kültüre dönüşmesine izin vermezdik.
Daha da konuya atfen çok şey yazılabilir nitekim, Osmanlı’nın sorumsuz, liyakatten uzak mutlak monarşik mali ve siyasi iradesi;
Türklerin, Anadolu’daki hezimetine belkide, yüzlerce yıl yaşanılacak kararlı güçsüzlük eyleminin etki kaynağına da neden olmuştur.
Peki, bugün yönetebiliyor muyuz? kesinlikle hayır.
Neden?
Çünkü, yine bilgiyi hapsediyoruz, yapısal eleştirel yaklaşıma fitne ve bozgunculuk olarak bakıyor, sorgulayan eylemi cezalandırmaya devam ediyoruz
Eleştiriye açık değiliz, kendimizle yaşadığımız toplumla yüzleşemiyoruz.
Geçmişte ve güncel yaşanılmış başarı ve başarısızlığın çekim güçünden çıkamıyor, kendimize yene alan açamıyoruz.
Yukarda ki Osmanlı’ya yönelik eleştirel yaklaşımım umarım beni Osmanlı düşmanı, atasına aslına çekmeyen haramzade gibi deyimlere muhatap kılmaz.
Yasa yapmasını bilmeyen yönetmesini de bilmediği gibi, yasaların uygulanmasında kararlılık da gösteremez.
Proje üretir ama, neden üretmesin? nasıl olsa parası, bekamızı tehdit eden, bir Tweet ile bizi hapsedenlerden. ( Dünya Bankası) para çok.
Al krediyi sonrası, gelecek nesiller yüzlerce yıl ödesin, ödeye bilirse?
İlgili maliye de mali, disiplinden yoksun kalsın. Sonrası enflasyon, fiyat artışı, vergilerin her yıl istikrarlı istikrarsızlık yaratmaya yönelik rutin hükümet politikası gelenekleşsin.
Akabinde...
Ülkede, siyasi mali politik istikrarsızlık kronik vakaya dönüşsün.
Yalnız şunu da yazmalı, yukarıdaki savlarımı, öngörümü destekleyici aksaklığı ifade edim ki; yarın aklını vatanperverlik ile örtmüş duyguyla dost dolu insan, bir de partizan sa.
Kendimizi savunamaz durumda kalmayalım baltayı, taşa vurmayalım.
Hani, şu gündemde Meclis Başkanı büyük şehir adaylığı mevzusu var ve bu durum.
Meclis Başkanı’nın koltukta nasıl oturacağa nasıl Meclisi yöneteceği anayasanın 94.cü mad. belirtilmiş.
Bu yetmemiş ilerleyen md yine tekrar idari konuya anayasada yer verilmiş.
İyi de, idari hukukta olması gereken kuralı anayasaya, ilgili Bakanlığın yerel idarenin güncel düzenliye bileceği gerektiğinde, yönetmenlikle revize edebileceği yönetmenliği kanunlaştırırsanız.
Ve bu gibi durumlar yönetenin de yönetilenin de elini kolunu bağlar.
Üç yüz, beşyüz mad. daha da çok mad. Anayasa olur mu? Meclis Başkanı’nın koltuğunu nasıl temsil edeceği (oturacağı) anayasaya yazılır mı?
Anayasa, yurttaşlık sözleşmesidir. Anayasa toplumun kendisi ve oluşturduğu devletin omurgasını oluşturacak mutabakat metnidir.
Böyleyken anayasaya aykırı suç kapsamına giren fiilin de failinin de yargılanacağı yer mutabakat yeri meçlistir. Meçliste “ oluşacak yüce divan” dinlenip yargılanır. “ C. Başkanı, Başbakan, ilgili Bakan ve üst düzey bürokratlar “ mahkemede yargılanmazlar.
Eğer beş yüz md. anayasa yaparsanız hukuk devletiyiz diyemezsiniz çünkü,
hukuk kuralları uygulanır olmaktan çıkar, zamanla değiştirilmesi gereken ancak, yenisini yapmak eskisinden daha külfet “zaman aşımı” getireceğinden.
Değiştirilip güncellenemeyen yüzlerce yasa, bugün olduğu gibi, ayak bağı olur.
Hukuka da hukukçuya da siyasetçiye de yazık edersiniz. Kurumlar saygınlığını, inandırıcılığını yitirir. Toplumu, millet yapan güven duyusu zayıflar. Ve geçmişte olduğu gibi bir de bakarsınız devlet yönetilir olmaktan çıkar.
Dışı imparatorluk, dışı demokratik laik hukuk devleti içi, Göçer Çadırını andıran bir sistemle karşı karşıya kalmak durumu hasıl olur.
İLGİLİ TWET’E NEDEN OLAN DEVRİK STRATEJİ
Başkan Trump’ın sosyal medyadaki Türkiye’ye yönelik İlgili Tweet paylaşımı kabul edilemez ancak, bu durum Trump’ı da aşmakta O’na da kararlı kararsızlık istenmeyen seviyeli seviyesizlik yaşatmakta.
Peki, neden uzun zamandır Türkiye, ABD ile çelişkili, tutarsız politik bir seviyeli seviyesizlik yaşamaktadır.
Trump’ın ABD’de iktidara gelmesinin öncesinde de başlayan Türkiye-ABD ikili ilişkilerde yer eden stratejik eylem farklılığı;
Trump’ın da hazırlıksız çıkışlarıyla Türkiye- ABD ilişkileri kontrolden çıkmasına ve bir birini tehdit eder ileri aşamaya taşınmasına neden olmuştur.
Oysaki Türkiye-ABD birlikteliği stratejik ortaklık, müttefiklikten öte derin ve etkileyici “ özgürlük, hukukun üstünlüğü, demokratik toplum, eşitlik, bireysel özgürlük, fırsat eşitliği, kapitalizm gibi” fikir ve inanç birliğine dayalı.
Eğer dünyada birisi diğerine karşı savaşmaz, savaşıp birbirlerini katletmez iki ülke var olduğu kabul edilse, bu iki ülkeyi ABD ve Türkiye diye tanımlarım.
İyi de, ABD’nin olumsuz iç politikaları istenmese de dış politikaya etkileri yansımakta. Bunu gözardı etmemek gerek.
Sonra Türkiye’nin bir İran- Rusya sarmalı var ki; bu durum ABD cephesinde kabul edilemez.
İran bölgesinde ve uzana bildiği Orta Doğunun tamamında terör estirmekten çekinmiyor. Rusya’da ondan geri kalmaz eğer, ABD ve AN’nin karşı çıkışı, yaptırımları olmasaydı. Rusya- Ukranya’yı çoktan topraklarına katmış, işgal etmiş olacaktı.
Filistin meselesine gelince;
Türkiye kaybettiği 14 milyon kilometre karenin 1 mt.’ sine dönüp bakmıyor. Azerbeycan- Ermenistan arasında işgal edilmiş Karabağ sorunu var.
Kimse bu topraklarda canlı bomba olmuyor, terör estirmiyor., Havan toplarıyla saldırmıyor.
Tabi ki, İsrail’in de haksız uygulamaları yok değil ancak, Filistin’de itidalli davranmakta gayret göstermeli.
Türkiye’nin Trump’ın Tweet’ine verdiği cevap takdire şayan büyük devlet olmanın gereği olarak kabul edilmeli. ABD’de bu durumu görmezden gelmemeli.
Yorumlar
Yorum Gönder