Kayıtlar

İHTİRAS GÜÇ VE ZORBALIK

Leyla`mı yok dünyada yoksa sevecek Kays`''Mecnun''  mu  kalmadı ? Bugün de seven var elbette ançak ne sevilen Mecnun`un` duru pak katıksız sevgisi ile seviyor; ne de sevilen Leyla eski Leyla. Sevginin içine nasıl duygular katılıyor  aşka dönüşen duygu ihtiras, hırs, öfke,  vazgeçilmez sahiplenme duyusu ile ortaya çıkan karakterin eylemi,  sevgi aşk maskesiyle kamufle olmuş bağnazlık,  zorbalık  eylemlerine dönüşünce,  Sonuç korkunç ölüm ve katliamlara neden olabilmekte. O zaman seven sevmekten, ilgi duyulan sevilen bağlanıp elini tutmaktan ürperiyor, korkuyor.  Bazı duyular,  renkler gibi kişiye, ortama duruma göre değişebilir. Matematiksel bir kural ve işlem söz konusu değil. Şimdi sorsanız Aşk nedir diye; gelen cevaplar onlarca  farklılık gösterebilir. Sevgi,  Aşk adına düşünülen eyleme dönüşen duyuların insanın kendi iç dünyasında gelişme gösteren olgunluk, güçlü insani  duyuların  iç güdülere dönüşmesi ve yaşama hayata yansımasıdır. Kişi vatanını, Dinini, 

GEÇİŞ DÖNEMİ POLİTİKALARI

Yıllar var ki Türkiye,  kalıcı uzun vadeli, istikrarlı geleceği üzerine inşa edebileceği kalıcı politika belirleyememiş, köklü bir düşünce milli ülkü ve milli dava diyalektik  kazanamamış; bu ülküyü kazansa, edinse bile anlatıp izah edememiş, anladım özümsedim diyen kesim de görüldüğü kadarı ile yüzeysel ezber yapmış. Türkiye hep savrulmuş kendi öz kütlesini oluşturup çekim güçü yaratmak veya istikrarlı bir eksende istikamet kazanmak yerine, çevre güçlerin çekim güçünden etkilenerek tam bir eksen değişikliği yapmasa da konumunda değer yaratma fırsatı yaratamamış, istikrardan yoksun kalmış  savrulmuş. Kimi zaman siyasi ideolojilerin kimi zaman askeri darbeler, vesayet etkileri ve bu böyle devam edip gelmiş  günümüze kadar . Bugün sivil iradenin kendi açısından sert, kararlı vaz geçilmez tehditkar politikalarıyla karşı karşıyayız. ''   Tren`den inenler bizden değildir ve bizim politikalarımıza mudahil olma selahiyetleri  yoktur.''  Sayın Gül`e  Kayseri ziyaretlerinde

ESKİ DÜŞÜNÇE İLE YENİ FİKİRLER ÜRETİLMEZ

Bilginin gösterdiği verilerle düşünmek ve inanç oluşturmak taraf olmak, karşıt olmak yerine daha çok duygu ve hislerimiz beraberinde çoğu gerçeği yansıtmayan bilgi kirliliğinde edinilen   yalan yanlış menkibe ve  dedikodudan ibaret asılsız söylemlere inanıyor bel bağlıyor, bağlanıyoruz.  Beleğimiz düşünce  kalıplarımız yaşadığımız çağımızla uygunluk  göstermiyor,  Orta çağın prototipini aratmayan insan modeli ortaya çıkıyor. Ünüversite de öğretim görevlisi akıl ve izanla açıklanmıyan beyanatta buluna bildiği gibi, siyasetin popülist yatırımları da her şeyin seviyesini düşürüyor. Bugün orta öğretim ve ünüversitelerimizin seviyesi ortada. Her İle ünüversite yaptığımız gibi her İlçeye de Yüksek okul yapmanın mantığı her şeyi ortaya koyuyor. Politikanın iletişim lisanı okadar dikkat çekiçi ki; birisi vurunca oturtuyor bir diğeri baçaklarını kırıyor. Kimin ne söylediği sözünün nereye vardığı belli değil. Doğru ya insanlar sokakta kovboyculuk oynarken, yukarıdakilerin de bu kadarcık söy

KURUMLARIN ÖZERKLİĞİ

Bir bakışı, bir algıyı  mantık akıl süzgecinde oluşan bir tanımı;  bilginin kanıtladığı teoriye  karşı  zorlamak, bunu duyguyla destekleyerek karşıt fikir veya bu böyledir,  bu şekilde olmak zorundadır gibi şart koşmak ''mutlakiyetçilik'' son derece yanlış olur.  Laik devlet siyaset yapılanmasında Diyanetin bakış algı ve tanımının sorgulanması, toplumda oluşan genel kanı doğrultusunda fetvaya zorlanması, biz bu hususta böyle düşünüyoruz diyanet veya başka bir kamu kurumuda bu işe, bu olaya böyle bakmalı bu perspektifte açıklama yapmalı, bu yönde  karar almalı; mantığı doğru kabul edilir genel kabul görmesi beklenebilir mi?Birde şöyle bakalım; siyaset diline gündeme dair  politik uygulamalara Diyanetin,  perspektifinde uygunsuz gözükürse  Diyanet kalkıp hayır bu böyle olmaz bunun doğrusu şu şekilde diye açıklama yapması beyanatta bulunması hatta baskı yapması doğru bulunur kabul edilebilir mi? Neyin nasıl doğru olacağına siz karar verin. Vatikan dünyanın döndüğünü bunda

BM- BİRLEŞMİŞ MİLLETLER`İN GÜÇÜ ARTIRILMALI

Teknolojinin beklenmedik hızda gelişmesi toplumların bütün hesaplarını beklentilerini alt üst etmekte.  Hız arttıkça zaman genişlemekte, genişleyen zamanda üretim ve buna bağlı tüketim de artmaktadır. Yine teknolojinin artırdığı hıza binaen kıtalar, coğrafyalar birbirine yakınlaşmakta farklı  ulus kültürleri iç içe geçmektedir. Bugün dünyanın bir çok bölgesinde ister etnik aidiyet  bakımından olsun ister inanç dini farklılıklar da olsun farklı medeniyet mensupları dünyanın birçok  şehirlerinin  çatısı altında özgür , güvenli, sosyal ve hukuksal eşitlik ilkesine dayalı devlet güvencesi ile birlikte  omuz omuza  yaşamaktadırlar. teknoloji ve buna bağlı materyallerın hızı daha da arttığında bu yakınlaşma daha da artarak sürecektir. Bunun yanında teknolojinin dezavantajları da yok değil, teknoloji yapılan bütün hesapları beklentileri saptırmakta akıl almaz bir boyut kazandırmaktadır.  Ayrıca dördüncü sanayi devrimi olarak ifade edilen yapay zekalı robotların sanayide ve hizmet, güvenlik

GELENEKSEL ÖN YARGILARIMIZ

Geleneksel  ön yargılarımız geçmişten çoçukluğumuzda, tarih öğrenimimizde ve hayatı, yaşamı kişisel yargılarımıza dayanarak tanımlama alışkanlığımızdan gelmekte. Çoğumuzun çoçokluk ön yargısı vardır, zaman zaman çevremizle paylaşırız - ben küçükken bu hususta şöyle düşünüyordum - gibi paylaştığımız kanı.  Bu durum şunu gösteriyor; Çoçuk çevresi, ebebeyinleri ile iletişim kurmadığı, kuramadığını  yetişkinlerin çoçoğa karşı iletişim eksikliği olduğu kanısına varıyoruz.  Dolayısı ile çoçuk ebe beyinleri ile gerektiği ölçülü iletişimi kurmuş olsa, tahayül ettiği, düşündüğü konuyu soracak ve doğrusunu öğrenecek, soru ve cevabın ortak yargısı çoçuğun beyninde doğru olan tanım yerini alacak, beraberinde çoçuk doğru öğrenme metodu da edinmiş olacak. Aksi durumda  bu olumsuz gelişim toplumda çoçuğun yetişkinlik cağında da devam edecek.  Düşünürken ve araştırırken de ön yargılı davranmaya devam edecek.  Bir konu hakkında görüş ifade etme tanımlama gereği duyduğunda  yine ön yargısına kişisel ön

MECLİS GEREKTİĞİNDEN ÇOK DAHA GERGİN

MECLİS , şu günlerde gerektiğinden çok daha gergin. Kürsüye cıkan Atı kamçılıyor, yerinde oturanlar öfkeyle bağırıp çağırıyor, kürsüye  çıkan  hatibe sataşıyor,  tahrik ediyor. Ortalık toz duman.  Piyasalar da öyle,  sükunet değil depresif cıkış ve inişler hakim. Türk parası, düşüyor kalkıyor her düşüp  kalktığında seviye kaybediyor. Mecliste siyasi parti temsilcileri -Millet vekilleri - hararetle tartışıyor, yumruklaşıyor, ayrılıyorlar takip eden oturumlarda  Meclisin hararetini gidermek sükuneti sağlamak mümkün olmuyor. Meclisi ve beraberinde Hükümeti geren yüksek seviyede korunma gereği, savunma durumuna geçiren ithamlar var. Bunların en başından Zarrap  davası ve  Man adası belgeleri var. Hükümet yetkilileri hararetle kendisine yapılan ithamları reddetmekte. Bu itirazı yaparken yapılan ithamların şiddetinde olsa gerek savunması da bir o kadar saldırgan, sert tehdit vari olmakta.  Kısaca bu günlerde Mecliste olmayı kimse istemez. İç politika da olduğu kadar dış politik ortamda içerd