GEÇİŞ DÖNEMİ POLİTİKALARI


Yıllar var ki Türkiye,  kalıcı uzun vadeli, istikrarlı geleceği üzerine inşa edebileceği kalıcı politika belirleyememiş, köklü bir düşünce milli ülkü ve milli dava diyalektik  kazanamamış; bu ülküyü kazansa, edinse bile anlatıp izah edememiş, anladım özümsedim diyen kesim de görüldüğü kadarı ile yüzeysel ezber yapmış. Türkiye hep savrulmuş kendi öz kütlesini oluşturup çekim güçü yaratmak veya istikrarlı bir eksende istikamet kazanmak yerine, çevre güçlerin çekim güçünden etkilenerek tam bir eksen değişikliği yapmasa da konumunda değer yaratma fırsatı yaratamamış, istikrardan yoksun kalmış  savrulmuş. Kimi zaman siyasi ideolojilerin kimi zaman askeri darbeler, vesayet etkileri ve bu böyle devam edip gelmiş  günümüze kadar . Bugün sivil iradenin kendi açısından sert, kararlı vaz geçilmez tehditkar politikalarıyla karşı karşıyayız.'' Tren`den inenler bizden değildir ve bizim politikalarımıza mudahil olma selahiyetleri  yoktur.'' 

Sayın Gül`e  Kayseri ziyaretlerinde medya mensupları  mikrofon uzattı Gül`de ilgisiz kaldı, mesaj vermedi. Doğrusu  Abdullah Gül kanımca doğru olanı yaptı, verilen mesajlar çok manüpüle yapılarak politik çıkar algısına dönüştürülmekte,  farklı anlamlar yüklenerek mesaj sahibini de sıkıntıya sokmakta. Ki, O zaman ne yapmalı? hiç konuşup, yazıp konu hakkında değerlendirme yapılmamalımı ? yani, ya yanlış anlaşılırsam gibi vehametemi kapılmalıyız.  Bu durum yeni değil,  bu kadar olmasa da geçmiş dönemlerde de benzeri durumlar yaşanıldı. Bir savcı ideanameye küvvet  komutanının ismini yazdı diye savcı, aforoz edildi yerden yere vuruldu sonra  O,  Küvvet komutanlarıda başka uydurma  davalar ile  başlarına gelmedik kalmadı. Bu trajediler yazmakla bitmez, bugün  Byloc davası sanıklarının suçsuz olduğu iddea ediliyor, suçsuzlarmış. İçerde yatan onlarca gazeteci var ve suçlamaların çoğunun muallakta olduğu söyleniyor. Bunlar hepimizin hergün tanıklık ettiği tatsız eylem ve işler. Ançak benim dikkat çekmek istediğim neden hep kendi kendimize olmadık düşmanın dahi belkide yapamayacağı eza ve cefaları yapıyor, yapmak durumunda bırakılıyoruz.

ÇEKİM GÜÇÜ VE KARARLILIK

 Cisimlerin hacımları ve özkütleleri oranında çekim güçü oluştururlar ; İşin gerektirdiği bilgi, fikir düşünçe  ile donanım kazanan eylem de kendi özkütlesi oranında çekim güçü oluşturur. Sözünü ettiğimiz nesne karşımıza pozitif ilim, kurumsallaşmış  Tarikat, Dernek, Cemaat ve Lobi faliyeti gören Sivil Toplum örgütleri olabilir.  Yakın zamanda yaşayıp tanık olduğumuz  eylemler var, biraz anlamaya calışır olaya işe ezber bakmaz isek işin özünü anlamaya mufafak oluruz. Bazı yaşanılan ve bizzat yaşadıklarımız vardır ki işin gerçeğini yirmi yıl sonra özümseyip kavradığımız olur. 

Bakıyorsunuz politikanın gereği oluşan siyasi Parti oy tabanı edinmek için marjinal fikir ve eylemlerin içinde olabiliyor. Halk kitlelerini yeni çağdaş, modern yaşamın gerekliliği ve medeni tanımlar ile değil de  onların,  kalıplaşmış kilişe değerleri üzerinden algı oluşturarak popülist politikaları sav ediniyor. Sonra iktidar olunca bakıyorsunuz 360 derece devlet politikasına iteat etme zorunluluğu ile karşı karşıya kalıyor. Devlet politikaları zorunlu olarak rasyonel olmak durumunda. Hatta Akp `nin ilk iktidar yıllarında  bunun zorluğunu yaşadığına tanık olduk. o zamanın mevcut devlet politikası ile karşı karşıya geldi, mevcut politik kadrolar yeni Akp`yi hazmetmekte zorlandı. Bu durumu fırsata dönüştürenler mudahil olmakta geçikmedi.  Müthiş şekilde çekim güçü oluşturan Cemaat önüne gelen herşeyi çekip yanına alıyordu bu çekimden Akp de nasiplendi. geçen gün yazdım ``davalık eylemin yargılama süreci işlenen, yapılan  fiil ile başlar ançak yargılanan süreçtir. netice ile sınırlı tutulmaz. Refah Partisi devamı niteliğinde olan Akp, geçmişteki Refah lı yıllarda Cemaat ile brakın dirsek temasını selamlaşmazdı dahi ( Erbakan Hoca )`durum böyleyken Akp ilk iktidar yıllarında vesayet tabir ettiğimiz geçmiş devlet politikası Akp yi dışlayınca bu olay Akp`nin Cemaate kaymasının da itiçi güçü oldu. Cemaat`de bunu maksinum seviyede kullandığına şüphesiz tanık olduk.

 Netice olarak ne yaptık nereye geldik? bu durum yoruma açık, devletin ve sivil toplum örgütlerinin tamamını eline alan çekim güçünü Akp,  iki hamle ile bertaraf etmeyi başardı. Peki ya milletin desteği olmasydı özellikle Akp`lilerin ne olaçaktı? olaçak şu Türkiye daha derin ve dönüşü olmayan bir yere daha savrulacak belkide orda yüz yil kalacaktı. Şimdi Akp`ye düşen , milli ülkü ve onun nitelikli modern davasını toplumun tüm katmanlarının ortak ruhu ile Anayasallaştırmaktır.

Eğer Akp davası ve onun Anayasasını yaparsanız ülke çekim güçlerinin etkisinde savrulmaya devam eder,  II.  Mehmet`in vefatının ardında Veziriazam Mehmet Paşa`nın vahşice  katledilmesi gibi büyük hazin olaylar ile karşılaşırız. Yani Akp`nin gittiği gün ülke yeni çekim güçlerinin etkisine gebe demektir. Eğer Anayasamızı milli ülkü ve davamızı katılımcı zengin bir ruh ile yaparsak, Ülke geleçekte ve bugün yaşadıklarımıza tanık olmaz, olamaz çünkü  millet olarak  kırmızı çizgiler vazgeçilmez değerler inşa etmiş oluruz.

Peki, biz Cumhuriyet`in kurulması ile değerler yaratmadıkmı?  yarattık,  ançak  popülist  politikalara feda ettik, bunu yapanlarda başkası değil yine  kendimiz.  Doğrusu artık geçmişi suçlayıp yargılamanın da bir yararı yok,  yaşanılanda ders çıkartarak aynı hataları tekrarlamamak için geçmiş özeldir ve tarih,  korunup yararlanılmalı.

MİLLİ ÜLKÜ VE DAVA NE OLMALIDIR

Kurulan her siyasi parti kendice bir ülküden davadan bahsediyor, bu dava değilde ançak parti politikası olabilir. Aksi durumda her bakımda karşıt vazgeçilmez kamplaşmalar olur milli ülkü etrafında millet olma şuğur ve bilinçi oluşup gelişmez. Birtek davamız vardır ki insan olmak, Adalet ve eşitlik ilkesi vazgeçilmezimiz olduğu gibi milli ülkümüzdür, ayrıca zalimlere, haksızlara ve zulmedenlere karşı amansız bir hınç, öfke tutarız onları etkisizleştirene dek. Milletimizin varlığı ve bekası, Vatanımızın korunması ve milletimizi temsil eden Bayrağımızın özgürce dalgalanarak onun altında yaşayan insanımızın barış güven, huzur içinde yaşatılması, zulme uğratılmaması, haksızlığa katlanmak zorunda kalmaması  milli ülkümüz insanlık ödevimizdir. Millet olma billinçi gelişmeyen toplumlarda, güven adalet duygusu ve eşitlik ilkesi gelişmediği gibi sürekli çatışma hali baskın olarak öne çıkar.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belediye Başkanı Erol Ünlüsoy

Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi ile Röportaj Röportaj : Asude Can

HDP-YSP ya da Kandil'in siyasi uzantısı