Adalet mahkeme salonuna hapsedilemez



Adalet mahkeme salonuna hapsedilemez

28 Ocak 2023

Bursa/Türkiye 

İbrahim selvi tarafından 

küçük şeyleri önemsemiyoruz. küçük olanları basit buluyor görmüyoruz, hayatin pek çok alanında.


Gözümüz hep uzaklarda yüksekte,  sınava hazırlanan genç öğrenci  gibi daha çok net ve daha popüler  okul için, başari ufukta yüksek olanda.


Oysa ki;

küçük olan değersiz gözüken şeyler varlıklar büyük ve daha çok değer atfettiğimiz şeylerin temelini oluşturmakta, büyük olanın kalitesini artırmaktadır.


Temel eğitim iyi kazanılmadan yüksek eğitim hayal olmakta.


Gökdelen yaptığınızı düşünün o konut ya da is rezidansında en küçük ayrıntı o koskoca  yapının kalitesini bir anda dibe çeker, hiç bir işe yaramaz  kılar.


Örneğin, yapının  asansörünün küçük olduğunu düşünün.

Binaya su sağlayıcı şebekenin yetersiz olduğunu ya da mutfağının ne kadar kullanışsız olduğunu.


Yani yapıyı tamamlayan en küçük detaydan en büyük taşıyıcıya kadar iyi düşünülüp, tasarım, estetik, planlama gibi unsurlarda mükemmelliğin  yakalanması gerekmektedir. 

Yapıyla ilgili gözden kaçan şeylerin çok öne çıkmaması görünür olmaması gerekmektedir.... 

Bakıyorsunuz toplu taşıma aracı var  yolcu durağı yapılmış ancak durağa  kaç nolu aracın geleceği, nereye gideceği belli değil. Araç sefer çizelgesi yok,  saat  kavramı ve güzergâh  cetveli  yok,  bomboş durak.



Demek ki, toplum olarak toplu tasıma durağının içini dolduramamışız. Orayı gölgelik, yağmurdan, rüzgârdan yazın güneşten korunak olarak düşünmüş öyle tasarlamışız. 

Diğer yanda  yol güzergâhı üzerindeki duraklar toplu aracın, aracı durdurup yolcuyu güvenli indirip bindirme işini yapabileceği düzeyde değil. 

Toplu taşima  araçı yolun tam üzerinde trafik akışını kapatarak  güvensiz bir şekilde  duruyor,  yolcuyu indir bindir yapıyor. Arkasındaki araç bunu görüp sürekli kornaya basıyor, bunu duyan ulaşım araci şöforu leviyeyi eline alıp aşağıya iniyor... 

Adalet...... 

Üçüncü dünya ülkesi görüntüsü yani  XXI. yy. da yaşarken, toplumun bilinç yaşı XVII. yy. da kalmış demek, bilinç geçmişten çıkamamış bilinç altında  çevre, Trafik, uygar yaşam kültürü, özür dilerim nezaketi gelişmemiş. 

( Toplu taşıma araç şoförüne sordum... Kaç saat çalışıyorsunuz?  “ sabah  saat beş, altı gibi işe başlayıp gece saat oniki   gibi evimize ancak dönüyoruz”. 19 saat mesai, insan buna dayanamaz, üzerine Trafik sitresi, yolcu takibi vb.... Bu insanlara derin saygı duymak gerekir lütfen şoförler ile didişmeyelim. Tatil yok, hafta sonu yok kısaca çalışma  şartları  ağır) 


Adalet.... 

Adalet,   sosyal yaşamın her alanından çıkartılıp mahkeme salonuna hapsedildiğinde, hakim;


İçinde yaşadığımız toplumda, çevrede “ sen bana yan mı baktın, şu çocuk bizim kıza mı bakıyor ”  bu kapsam alanına girmekten  sakının bu gibi eylemler ölüm, öldürülme gerekçeniz olabilir. Basit hiç olmadık sudan sebeplere  kendinizi öldürtmeyin,  kendinizi  korunmak durumunda  bırakmayın, kusur tarafı olup adalet arayışına girmeyin. 

Kendiniz için en büyük tehlike, kendinizi koruyacağınız güç yetiremeyeceğiniz varlık yine kendinizsiniz. 

İnsan kendisini kendinden korursa, insana dışardan bela, kötülük nerdeyse hiç gelmez (Hak,  kaza, kader yazmazsa) 

Adaleti   sosyal yaşamın her alanından çıkartıp  mahkeme salonuna hapsedersek,  hakim de şöyle düşünebilir “ siz sahada sınır tanımayın, ölçüsüzce hareket edin sonra benden ölçülü, denge, adalet bekleyin. Ben mi sizin güvenliğinize canımı siper edeyim, gözü dönmüş katil yarın kafayı  bana takarsa,  beni kim koruyacak”.  Katile bir ödül de mahkeme olarak  benden; 

Karar:   Sanığın işlemiş olduğu  suç sabit görülmüş olup, sanığa kanunun ilgili maddeleri  bu suç karşılığında   altı sene  ceza öngörmektedir ancak, mahkeme süresinde sanık   sükûnetini korudu,  bize adaletimize teslimiyet gösterdi,  güçün karşısında itaat etmesini kavradı yani sanık  olayı anladı....

Bunun için,  sanığın cezasından mahkeme olarak  kanaatimizi kullanarak iyi hal  indirimi yapıyoruz ve öngörülen cezanın iki yılını düşürüyoruz.....

Ayrıca yine kanunun diğer indirim maddelerinide uyguladığımızda sanığın cezası  bir yıl daha  düşmekte,  böylece sanık üç yıl hapis yatmak durumunda kalacaktır. 

Böyleyken eğer  sanık içerde de   bu sükûnetini korur çevresiyle iyi iletişim kurmaya devam ederse  bir yıl daha erken tahliye olabileceğini  sanığa beyan ederiz, yani  sanık işlediği suçun karşılığında iki yıl hapis yatacaktır. 


Çok uzattım Adalet  böyle olmasada buna benzer belki daha da.... 




-----------------


Sinan Ateş cinayeti;


Sinan Ateş cinayetinin en küçük detaylarını bilmiyorum.

Haber kaynakları sosyal medya gibi platformlarda edindiğim, bilgi değil yapılan haber, paylaşım kadarıyla bilgi sahibiyim.

konuyla ilgili her paylaşımı da   doğru kabul edemeyiz.

Ama ortada bir gerçek var o da suskunluk, derin suskunluk ve gerçeğe yönelik hiç bir bilgilendirme olmayışı.

Bu durum tabi biraz endişe verici, böyle olması pek kabul edilebilir bir şey  değil.

Sonra kan dökerek kahraman yaratmaya çalışmak ne kadar doğru. Geçmişte onlarca, yüzlerce faili meçhul cinayetler ile  yaratılmış kahraman var.

Önce insanı  katlediyorsunuz, cinayetin üzerini örtüyorsunuz bu yolla   yüzlerce cinayet  katliam yapmışsınız.



Sonra, sonra katlettiğiniz insanın  anıtını, heykelini dikip, caddelere sokaklara ismini verip yaşatmak istiyorsunuz, kahraman ilan ediyorsunuz. 

O insanın en verimli olacağı yaşamını elinden alıyor, milleti bu değerli birikimden yoksun bırakıyorsunuz ki;

sonra, tekrar sonra çıkıp " insani yasat ki devlet yaşasın " deyimini perçinliyor, mıhlıyorsunuz. 

Doğru söylemek gerekirse Ak Parti hükümeti sürecinde faili meçhul  cinayet ya hiç işlenmedi ya da belki bir cinayet İstanbul’da  Hasan Tosun ve Hırant Dink cinayetleri oldu biliyorum.

Ak Parti hükümeti ya da başka bir şey bu dönemde, bolca Silivri'yi tercih etti. Silivri’ye gidenin çoğuda evine dönüyor.   

Sark çocuğu aptallığını, kurnazlık ile örtüyor bilmiyor ki kurnazlık olarak bilip ortaya koymaya çalıştığı şey kepazelik aptallığının delili, kanıtı.

Kan ile kahramanlık dönemi  XX yy. başlarında kapandı. 

Şimdi kahramanlık, yani yüzyılı geçkindir kahramanlık, marka üretmek, yaratmak, özgün eserler ortaya koymak. 

Finansal ve endüstriyel olarak güçlü olmak, katma değeri yüksek ürünler üretebilmektir... 

Kahramanlık.... 

Daha önemlisi, daha büyük elde edilmesi gereken şey  bireysel, aile içi, toplumsal alanda ve ülkeler arası ilişkilerde,  kesintisiz iletişimi geliştirerek masada uzlaşmak, ( masada kazanmak değil)  masada, sahada her yerde karşılıklı fedakarlıkta bulunabilmek, ilşşkileri sıcak tutmak... Sahada güç karşılaştırarak çözüm arayışında  kesinlikle kacınmak... 


-----------------------


Altılı masa... 

Altılı masa, siyasetten  buzlanmış yolda otomobilin   yol tutmayıp patinaj yapması gibi politik olarak savruluyor.  

Muhalefet, küçük siyasetine büyük Cb adayı arayışını sürdürüyor.

Oysa ki, muhalefet Türkiye'nin şu güncel içinde bulunduğu durumu düzlüğe çıkartacak rasyonel, çok değil iki, üç tane proje açıklamış olsa, seçmeni buna inandırsa inanın Cb adayının o kadar kim  olacağının önemi yok.

Sonra bulunan Cb adayı seçilirse  siyaseten kendi iradesini mi sergileyecek yoksa altılı masanın kukla Cumhurbaşkanı mı olacak. 

Eğer kukla Cb  olacaksa kimin olmasının ne önemi var. 

seçmen önce kendisini hedefe taşıyacak, ulaştıracak  araca bakar sonra aracın şoförüne bakar, değil mi?


Yani seçmen projeye, rasyonel politikaya bakıyor, siyasetçinin partisiyle,  şahsıyla değil inandırıcılığıyla, becerisiyle ilgileniyor. “ partizan olmayan seçmen ” böyle bakıyor. Partizan seçmen, partili aktif siyasetçiden daha ileri radikal, militan, aşırılık yanlısı. 

Siyasetçi, aktif siyaset yaptığı partisinde ikinci adamken, istifa edip karşı bir partiden politikaya devam edebiliyorken; 

Partizan partili partisine kilitleniyor,  aklını donduruyor hisleriyle korkutucu bir hal alıyor. 

Seçmenin değer atfettiği kavramlar ile çatışan siyasetçiye, seçmen iktidar yüzü göstermez.

Seçmen beldesinin kenarındaki  akan deresindeki kurbağaya değer atfediyorsa;  siyasetçi için o dere ve kurbağa kutsaldır.

Günümüzün  şarklı siyasetçisi, seçmenin deresine " boklu dere, kurbağasına  aptal kurbağa"  diyor. Seçmenle çatışıyor, seçmeni karşısına alıyor.

seçmenin %99 unun Terörist dediği partinin temsilcisine Bakanlık veriyor.

Seçmenin  milli değer atfettiği  İHA-SİHA gibi savunma  araçlarına, şirketlerine " biz bunlara dokunacağız " diyor.

Seçmen de " gel abi buyur dokun" diyor.



------------------


Gücü yönetmek

Gücü yönetmek, güç sahibi olmaktan daha itibarlı bir şey.

Güce hakim olmak,  gücü dengelemek. 

Dün sokaklarda  haylaz  haylaz dolaşırken, bir bakmışsınız Birleşik devletlere başkan olmuşsunuz. İşte Barack  Obama, Abraham Nılcoln  gibi. 

Cumhuriyetin dezavantajı da  bu...  


Ama Amerika’da bunu en fazla seçilirseniz  iki dönem Başkanlık yapabilirsiniz. Birleşik devletlerin kurulduğu günden bu güne böyle, hiç değişmedi. 

Bununla birlikte sana devletin anahtarını, devletin gücünü, yönetimini vermiyorlar. 

Temsilciler meclisi’ne başkanlık yapıyor yasa taslakları hazırlayıp  senato’ya gönderiyorsunuz, bu yönlü Senato’yu etkilerseniz, onun da üzerinde yüksek mahkeme var.... 

ABD yönetimi  senato ve yüksek mahkemeyle gücü  profesyonellere de açarak,  güç/yönetim  dengelenmiş oluyor.


Ama benzeri Cumhuriyet idaresinin bir çoğunda yarın o devlet gücüne eriştiğinizde  tek başınıza bir devletiniz olabilir. 

Çok uzattım devamını siz değerlendirip sav geliştirmeye çalışın. 

Hayatta hiç bir şey üretmeden bir baldırı çıplakken  partili olursan bir devletin, bir kentin, bir belediyen olabilir ve sen üç yılda  ülkenin, kentin en zenginleri listesine ismini yazdırabilirsin. 


Mecliste milli irade kontrolsüz kullanılamaz,  Senato olmazsa olmaz. 

Belediyelerde üst kurul onay kurulu, onay üst meclisi olmadan olmaz. 

Yok ben yapıyorum oluyor dersen öyle de olur. 

Kentine bir saat yağmur yağar, iki gün kar yağar o zaman eserin ortaya çıkar. 

Kentiyin otobüs durğı olur, araç oraya yanaşamaz, güzargah cetvelin aklına bile gelmez. Bu toplu taşıma araç şöforlerinin kaç saat çalıştıkları umurunda bile olmaz, kimin umurunda... 

Sendikalar işcinin aylık  bir günlük yövmiyesine el koyar, bu üçreti kim belirliyor? adam zaten ihtiyac sahibi ben bu insandan vergi dahi almıyorum sana ne oluyor, demek aklına gelmez. 

Adalet... 

Keza devlet kurmak yönetmekte öyle;

Devletiyin gücünü, kalitesini, iradesini,  savunmaya ihtiyaç duyduğunuz zaman görürsünüz.. 

Adalet... 

Adalet, mahkeme salonuna hapsedilemez; Adalet toplumda yaşamın içinde her alanda halk tarafından yaşatılıp korunularak    adeta ölümsüz bir canlıya dönüştürülmelidir ki, toplumun esenlik ve yaşama sevinci artsın. 

Yaşama sevinci olmayan toplum üretemez, aklı donuk, duyguları çökük ve enerjisi son derece düşük olur. 


İbrahim selvi 

Kapadokyo post 

selviabraham.blogpost.com.tr 

kapadokyapost@gmail.com

Köşemi takip etmekten keyif alıyorsanız lütfen yakınlarınıza öneriniz. Yazım hakkında görüş ve önerileriniz için  kapadokyapost@gmail.com  adresine iletebilirsiniz. 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belediye Başkanı Erol Ünlüsoy

Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi ile Röportaj Röportaj : Asude Can

HDP-YSP ya da Kandil'in siyasi uzantısı