Demokratik Tiranlık


Monarşik ve totaliter rejimlerin karakteri olan  Tiranlığın;  
çoğu zaman, az gelişmiş  demokrasilerin, demokratik rejimlerin  karekterine de nufuz ettiğini görüyoruz. 

Bu duruma örnek;

Ankara'ın geçmiş dönem Belediye Başkanı, Başkanlık koltuğunda,  Ak  Parti Genel Başkanı'nın kararıyla alınan MG,
Ankara Büyükşehir Belediyesinin kendisine tanıdığı yasal hakları,  " imkânları, Başkanlık statüsünü" kullanmaya devam ettiğine yönelik haberler sıklıkla medyada yer almakta.

[ Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’ni yazan Thomas Jefferson Tiranlık hakkında şunları söylemiştir; “Halk, hükümetinden korktuğu zaman tiranlık; Hükümet, halkından korktuğu zaman özgürlük vardır.”  Türkçeye Fransızca tyran “zorba” sözcüğünden geçen Tiranlık kavramı Latince aynı anlama gelen tyrannus sözcüğünden türemiştir. Latinceye ise Grekçe tyránnos “egemen, iktidar sahibi, zorba” sözcüğünden geçmiştir.]

Bu ve benzeri  suistimaller, insanları toplumları sisteme ve yurttaşlık sorumluluğuna karşı duyarsızlaştırıyor.

Bazı çevrelerin  bu yönlü, suistimaller ile sağladığı yararlılık, elde ettiği kazanc, toplum tarafında  " sadece maddi kayıp olarak kalmıyor". 

Eğer bu suistimale kapı aralıyan politikacılar bir de, " bizim davamız; ben değil, o değil kelimetullah davası, hak davası"  gibi dinsel  çağrışım, politik demeçler vermeleri yok mu!
Bu durum da, insanları dinden,
inançtan ve milli değerlerden uzaklaşıyor, milletin  harcını gevşetiyor. 

Manevi değerlerin önem ve anlamı, toplumda ki yerini saygınlığını yitiriyor.

Yani söz konusu, kelimetullah'a ölçüsüz zarar verilmiş olunuyor.
Ama, saki işin bu yönünü dikkate almıyor,
işine gelmiyor.

Etrafındaki dalkavuklar, " gün bu günden ibarettir, keyfini çıkart, aldırma sefihlerin, seni söylenmelerine" gibi..

İRAN, ŞİİA BAYRAĞINI TÜM ORTADOĞU'DA HAKİM..

İran'nın bütün gayreti, uğraşısı ŞİİA Mezhebini  bölgesinde  hakim kılmak, bu davasını kelimetullaha, dine, Tanrı'ya dayandırarak,
beşeri düşünceyi etkisizleştirmek,  toplumun demokratik özgürlükçü  taleplerini ertelemek politikasını uzun zamandır yürütüyor. 

İRAN;
Kendi insanı üzerinde baskın karakterli  mezhepsel siyaset,  politika  üreterek  monark siyasetine sürdürülebilir ivme kazandırmak amaçlıyorlar. 

Monarşik rejimler, 
her zaman kendine Tanrısal güçü dayanak edinmiştir.
İran da öyle.

İran' da
Kum kenti sakinleri çevresinde son yıllarda Molla'ların konforlu yaşamları dikkat çekmekte,
açaba bu konfor ve ayrıcalıklı yaşam da Tanrılarının, Mezheplerinin gereği, emri mi? Bilinmez.

Geçtiğimiz günlerde  Tahran meydanları, İranlıların hayat pahalılığını, akaryakıt fiyatlarının yüksekliğini protosto etmekle geçti.

Bugün,
İran'ın cadde ve meydanları Amerikan karşıtlığı,
General Kasım Süleymani'nin  öldürülmesini protosto eden miting ve gösterilerle dolup taşmakta.

Amerika ile İran arasındaki siyasal sorunların ayrıntısına girmeden, kısaca neden ve sonuçlarına değinmek istiyorum.

Neden?

Türkiye 40 yıldır, 

" vatan bölünmez, şehitler ölmez" sloganlarını vatanın taşına toprağına kazıyarak yazıyor da;


PKK Terör örgütünün  lider kadrosuna yönelik tek bir operasyon yapmıyor.

Ben hiç bir haber iletişim kaynağından Türkiye’nin,

Murat Karayılan,
Hüseyin Feyhman,
Cemil Bayık ve  Emrullah Dursun gibi Pkk Terör örgütünün  lider kadrosuna yönelik yapılan ciddi bir "istihbarat, gizli yürütülen takip" operasyon yapılmış olduğu kanaatinde değilim, 

"Haber  Ajanslarında da bu türden haberler hiç bir zaman yer almadı" 

çünkü bu Teröristler 40 seneden bu yana yaşamakta, yaşatılmaktadırlar.

Parlemontoda ki  üyeler de hiç bir zaman bu konuyu dile getirmemektedir. 

Türkiye, 
artık Pkk'nın lider kadrosunu etkisizleştirmeli yönlü  sav ifade edilmemektedir,
yani bu politika,  gündem dışı konu kategorisindeki yerini,  40 senedir sümen altı etmektedir.

[ Amerika, öyle yapmıyor..
Takibe alıyor..
Ve yok ediyor..]

Türkiye de gerekce olarak, 
Amerika böyle istedi diye...
Terörist Başına ayrıcalıklı,  konforlu infaz ortamı sağlıyor..

İran'da öyle;

Geçmişte İran, Irak ile savaştı [1980-1988] amaç, savaşmak değil; İran İslam devrimini hakim kılmak,
bu savaş karmaşasından, muhalifleri sindirmek, ülkeyi  yeni rejime hazırlamak.

Netice de, İran~Irak arasında  on yıla yakın süren savaşın, süreç içinde kayda değer hiç bir kazanımı  olmadı.
Ölüm ve gözyaşının ötesinde... 

Amaç,
Mezheb değil;

Mezhebin Tanrısal güçünü kullanarak siyasi etkinliklerini artırmak ve bu vasıta ile dünyalık konfor, kendilerine ültimas sağlamak, 
bu diktaya sürdürülebilir bir mecra "imtiyaz" kazandırmak.

Yazın bir kenara;

İran,
Kasım Süleymani için belki  göstermelik küçük bir misilleme yapabilir,
bunun dışında hiç bir şey.

İran, Nüklier çalışmasını da  Dünya Atom Enerji  Kurumu'nun direktifi'nin dışına taşıyamaz, çıkartmaz.

Durum böyleyken dahi İran, büyük risk almış olur,
kendisini ABD ve müttefiklerinin hıncından koruyamayabilir.

Aynı Irak, benzeri bahaneler ile İran,
aynı Irak'ın akibetine uğrayabilir,
bu  beklenilen ihtimalde çok yüksek.
Çünkü İran, kabında durmuyor.

Elini,
güçünün sınırlarının ötesine,
daha da ötesine uzatarak, bütün vucutunu " varlığını" risk ediyor.

TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI ÜZERİNE

Bir işletmenin, bir insanın mutfağı ile yatak odası, işi ile banyosu arasında bir bağlantı, ilinti vardır.

Pis pasaklı bir insan, temiz ve düzenli bir iş,  tertipli bir çalışma ortamı sağlayıp  kalite yaratamaz.

Ülkeler de öyle;
İç politikada çok iyi ama dış politika çok kötü
böyle bir şey yok.

Bir ülkenin,
insanın,  bütün yaşamsal paradikmaları  benzer paralellik gösterir
ve bu unsurlar birbirinin tamamlayıcısıdır.

Bu konunun üzerini açıp detaylandırmak istemiyorum da;

Medyanın magazin departmanına haber olan bazı  görgülü görgüsüzlüğü tanımlayan yaşanılan hadiseler,
Objektife takılan bilindik cinsten  paparazi...

Biraz maddi  gelişme gösteren insanın, kendisinden 30,40 yaş daha küçük insanla aşk yaşama girişimi.

Dünyanın en'lerine ulaşma, sahiplenme güdüsü gibi..

TÜRKİYE'nin, Suriye'den sonra bir de Libya'ya yönelik  girişimi de buna benzer  bir şey.

Suriye'nin bütün yükünü Türkiye taşıyor,

neden?

Bu yük, daha da  katlanarak  artıyor, devamı geliyor..

Madem Türkiye olarak alanda, sahada bir güç kullanıyoruz,
güç kullanıyorsak, bunu kendi aleyhimize yönelik değil de kendi  lehimize yararlılık sağlıyacağımız yönlü değiştirmemiz gerekmez mi?

Konuyu uzatmaya gerek yok,  her şey ortada..
Çok daha soğuk kanlı, cezvesi geniş,
iletişim lisanı evrensel ve çağdaş normlara ile örtüşen bir  dış politika diyorum.

Sonra insan, öle öldüre, yaka yıka değişim sağlıyarak medenileşir.
1980 öncesi Türk insanı da benzer şeyler yaşadı.

Daha 15 Temmuz kalkışmasının üzerinden ne geçti...ki.






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belediye Başkanı Erol Ünlüsoy

Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi ile Röportaj Röportaj : Asude Can

HDP-YSP ya da Kandil'in siyasi uzantısı