Hangisi sistem


Hangisi sistem

Cumhurbaşkanlığı Sistemi mi? yoksa Parlementer  Sistem mi? 

Türkiye demokrasisi her şeye rağmen,  Cemat ve  vesayet sendromuna karşı yol alıyor.
Askeri  vesayetten sonra milli irade, Cumhurbaşkanlığı Sistemiyle  CBS  kendini gösterdi.
Türk demokrasi vesayete son verdi,  demokrasimiz gelişme kaydetti diye düşünürken;

Bunun yerine,
CBS, yeni bir  milli irade vesayeti olduğu düşüncesi, muhalefette iyiden iyiye yer ediniyor.

Bu düşünceye, küçük  muhalefet ve yeni kurulacak partilerin lider adayları da, "  CBS yerine  Parlementer sistemi savunan tarzda ifadelere yer veriyorlar. 

Bu arada vesayetin askeri, sivili, millisi olmaz. Çünkü,  vesayet baskı rejimidir, mili iradenin dışındaki güç odağının, Meclis yetkilerini  tamamen ya da kısmen gasp etmesidir.

AK Parti'de CBS'de çok memnun değil, durum öyle gözüküyor ki,  kendi ifadeleriyle  "sistemin revizyon edilmesi"'nden  bahsediyorlar.

Cumhurbaşkanı seçilmek için %50+1 yerine %40'da olabilir gibi ifadeleri de gündeme gelmekte.

Yönetme konusu üzerine çok yazı yazdım. " Yönetemiyor, 
yönetilemiyoruz" dedim.

Bir önceki yazımda, " nüfusu 16 milyon kenti de, nufüsu 5 bin olan küçük bir ilçe"yi de aynı yerel yönetimler kanunlarıyla ve aynı statüyle yönetiyor, yönetmek istiyoruz" dedim.

Oysa Büyük Kent Meclisleri sürekli açık tutularak, komisyonlar aktif durumda olmalı. 

Ayrıca, popülist politikaları  engellemek  için, Belediye Meclisi'nin  yanında yerel Senato da olmalı. 

Sıkıcı bir durum. 

Şimdilerde  büyük  kent yönetimleriyle  merkezi yönetim sürekli karşıkarşıya gelmekteler. 

Geçmişte Askeri Vesayetin,  sivil siyasetin üzerinde oluşturduğu baskı rejiminin benzerini, CBS kurumlar üzerinde, özellikle yargı üzerinde oluşturduğu açık.

Muhalefeti  hiç dikkate almaksızın eziçi çoğunluğun verdiği  yetkiyi iktidarın kendi inandığı değerler doğrultusunda kullanması ve bunu yaparken de sürekli muhalefeti " dişime göre bir muhalefet kazanamadım" ifadelerini kullanması, ilginç!

Önümüzdeki gün ya da pek yakın gelecekte  öngörülen ilk erken genel seçimlerin, baş müzakere politikası sistemin sorgulanması olacaktır.

Adeta sistem seçime itilerek  bu sistem mi, o sistem mi? Denilecektir.

Böylece,  
gelecek seçimler, refarandum niteliği taşıyacaktır. Seçmen, lider ve politikalarını değil, sistemi oylamak durumunda kalacaktır.

Peki, CBS  ile yönetemiyoruz,   aksaklarımız var,  olacakta.  
Parlementer sistem de çok mu iyi yönetiyor, yönetilmekteydik? 

" Ama efendim, o Parlementer sistem bundan iyiydi"  elbette tartışılmaz iyi yanları vardır ancak,  bizim  bu iyi yanlarından  nekadar başarılı olduğumuz, demokrasimiz ve ulusal yararlılığımız  adına ne ölçüde kullandığımıza bakmak gerekir.
CBS'nin de kaçınılmaz iyi yanları vardır.

Esas olan, hangisi sistemin ne kadar iyi yönetebilir, yönetilebilir olduğu değil; seçmenin ne olduğu daha önemli.

Çünkü,  her şey seçmenin tercihine bağlı. Seçmenin demokratik kültürü gelişme gösterdiği ölçüde sistem siyasetci aracılığı ile  istemese de kendini revize etmek durumunda kalacaktır.

Politikacıyı ve  partisini  iktidar yapacak olan seçmendir. 
Siyasetcinin nekadar doğru reel politikalar geliştirdiği değil, seçmenin sizi nekadar anladığı, politikalarınıza  nasıl baktığı çok daha önemli.

Yani, siyasetcinin yeteneği, demokratik kültürü sisteme  siyaret edecek,  sistemi revize ederek yönetme kabiliyeti kazandıracaktır. 

Diğer yanda, iktidar olmanın  engelsiz koşulu da seçmeni kazanmaktan geçemektedir.

Her şeyden önce  seçmenin ufku vizyonu  siyasetciyi sürekli yeni politikalar geliştirmeye zorlayacaktır,  siyasetci de sistemi daha mükemmel yapacaktır. 

NASIL GÜVEN TOPLUMU OLURUZ

Her şeyden önce siyasi politik iletişim lisanımız karşı tarafı politik içraatlar üzerinden hiçvetmek varken, devlet politikası ve rejim yanlı  güvensizlikler üzerine politika geliştiriyoruz. 

Geçmiş yıllarda bu durum daha  yüksek düzeydeydi.

Demokratik kültürümüzün  güven duyusu  gelişmemiş. 

Geçtiğimiz dönemlerde de Vesayetçiler diye tanımladığımız çevre, sivil siyasete milli iradeye güvenmiyor,  " rejim yanlı" bu güvensizliği kendi baskı politikasının temel dayanağı kabul ediyordu.

Şimdi de aynı,  siyasi irade ne muhalefete ne de yargıya güvenmiyor. Her şeye kendi iradesini hakim kılmak istiyor. 
Bu durum milli iradenin ilk yıllarına kadar gider. Cumhuriyet'in ilk yıllarında Atatürk'ün kendi talimatıyla 1924'te Terakkiperver Fırka Partisi  kurulup 1925'te kapatılmak durumunda kalıyor. 

1930'lara gelindiğinde Fethi Bey'e Sebest Fırka  " Liberal Parti"  kurduruluyor ançak üç ay gibi kısa bir muhalefet döneminin ardından kapatılıyor. " 

Bizzat Atatürk ve İnönü, halk tabanında  tek partinin  yarattığı tarafgirlikten, aşırılığa kaçan eylemlerinden hoşnut olmayarak, muhalefetin bu aşırılıkları dile  getirmesini  amaçlıyorlar"
Hatta, Fırka'nın kapanmasına neden olan   eylem,  bügün  

Cumhuriyet'in kalesi kabul edilen "  İzmir"de yaşanılıyor. İsmet İnönü'nün  biyoğrafisinde aktardığı kadarıyla..

Fethi Bey' in İzmir mitingi esnasında yaşanılan şapka hadisesidir. " Fethi Bey,  başındaki şapkaya elini götürerek," bize bu şapkayı çıkartacak diyorlar " anlamında bir şey şöylemek isterken.

Mitink meydanındaki kalabalık da,  Fethi Bey'in bu daha  ifade etmediği düşüncesini, halk, şapkayı kullanmayacağız anlamı çıkartır "  muhalefetin eğilimi karşıtlık olunca" ve meydandaki kalabalık şapkalarını çıkartıp yerlere atarlar.

Bu hadisenin üzerine kargaşa yaşanılır, meydandaki arbedede bir çocuk ölür.

Ölen çocuğun babası,  çocuğu, Fethi Bey'in önüne getirip atar ve " kurtar bu zülumden bizi beyim" der.

Bunun üzerine Serbest Fırka kapatılır. Yani Atatürk'ten önce, Fethi Bey, Parti Başkanlığı'ndan istifa edip  Atatürk' e, " Paşam, ben yapamayacağım" der. İnönü, partinin kapatılmasına karşı çıkar.

Bu hadise, devrim yıllarında makul kabul edilebilecek  yaşanılmışlıklar diyebilir,  normal karşılayabiliriz.

Ancak, günümüzdeki güvensizlik    hiç bir şeyle  mukayese edilip karşılaştırılamaz.
Sözü uzatmanın ne anlamı var..


MİLLİ  EĞİTİM'DE  PLANLI SİSTEMSİZLİK

Şu eğitim sistemine, şu Milli Eğitim  Bakanı'nın hoyratça, bir okadar da özgüvenle yapmaya çalıştığı eğitimdeki revizyon ifadelerine bir bakar mısınız  

Eğer Milli Eğitim' de  eğitim  kalitesini, öğrenim verimliliğini artıracak bir sistem geliştiremiyorsak,  dışarıdan yardım alalım ya da daha geniş kapsamlı bir çalıştay  oluşturarak  kalıcı verimli bir öğrenim metodu geliştirilmiş olunsun.

Aksi durumda, önümüzdeki yıllarda gençlerimizin büyük çoğunluğu yurt dışındaki  üniversitelerde öğrenim görmek durumunda kalacaktır.

Eğitim sistemimiz her geçen gün, Osmanlı'nın Tekke ve Zaviyelerine,  Medreselerine dönüşüyor.
İsteniliyor ki, ezberci,  iyi test çözen, iyi gelire odaklı " kamuya kapulanan" iteatkar yurttaşlar kazanalım.

BİRAZ DA BAŞARI VE HAKLI GURUR

Yazıma çok da  karamsarlığı hakim kılmak istemiyorum. 
Türkiye’nin, Türk demokrasisinin olumlu gelişmelerinin yanında, yukarıdaki eleştirel yaklaşımın çok da büyütülmemesi gerektiğine, her şeyin üstesinden gelebileceğimize de inanıyorum.

İyi olan, 
iyi giden okadar çok şey var ki çoğu zaman  bu gelişmelerden de söz ediyor yazıyorum.

Bu tarafta bir tarih yazılıyor. 
Vesayetin kaldırılması,   Cemat iletinin etkisizleştirilmesi  ve milli iradenin her şeye rağmen hakim kılınmasını  mükemellikle tanımlayabiliriz.

Düne kadar, PKK" nın  Terörist eylemleri  sonucu, TCD'nin  sınır boyunda ve sınır içlerindeki güvenlik  merkezleri, Ordugahları PKK Teröristlerince  basılıp,  onlarca, yüzlerce   güvenlik mensubu şehit edilmekteydi.

Ama, bugün kim böyle olduğunu söyleyebilir?
Artık Teröristler  gizlenecek  delik arıyorlar.

Çünkü artık Türk Ordusu  karada, havada ve denizlerde her şeyi ile son derece donanımlı ve güçlü.

Türk ekenomisi geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde güçlü ve sürdürülebilir mali pörtföye  sahip.

Bugün geçmişe göre her alanda üreten, ihracat yapan  bir Türkiye var.

Türkiye, hiç şüphesiz çevresinde çekim güçü yaratan bir ülke konumu da kazanmıştır.

Geleceğin Türkiyesi :
Türkiye  uzun vadede sürdürülebilir kalıcı politikalar üretebilmesi için, iç barışını yüksek seviyede tutmalıdır.

Çevre komşularıyla ve dünya ile barış yönlü politikalar geliştirmelidir diye düşünüyorum. 














Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belediye Başkanı Erol Ünlüsoy

Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi ile Röportaj Röportaj : Asude Can

HDP-YSP ya da Kandil'in siyasi uzantısı