Şehir haber - Analiz



Türk Tarım ve Hayvancılık sektörünün  yapısal sorunlarını konuştuk. Sektörün gelişmesine katkı sağlamak amaçlı izlenmesi gerekli Tarım  politikasına yönelik söyleşi yaptık. 

Veterner Hekim.
Nuri KOÇAK
1996 yılında  Vt. Hekim olarak Hayvancılık sektörüne giriş yaptı. 
Birleşik Devletler’de büyük çiftliklerde Besi Hayvancılığı üzerine mastır yaptı. 
Türkiye’de Kurumsal firmalarda  çalışarak  sektörde deneyim kazandı. 
2015’ten   bu yana Nevşehir’de hayvancılık sektöründe Veterner hekimlik ve mandıra danışmanlığı yapmakta. 

  • Nuri Hoca’m her şeyden önce Nevşehir bölgesi  iklim şartları bakımından hayvancılığa elverişli mi? 
Evet, hayvancılık, süt besiciliği ve diğer anlamda ki  “  Et “ besiciliği  için ideal bir iklim. Karasal, yazları kısa süren bir kaç ay sıcaklıktan sonra serin ve çok sert geçmeyen kış mevsimi. 
  • Türkiye’de Havancılık “ özellikle süt amaçlı “ mandıra ve çiftlik yapımına yönelik bir sektörel gelişme, genişleme var. Bize, bu endüstriyel sektörün güncel durumunu  anlatır mısınız?

Türkiye olarak bir yola giriyor, bir iş tutuyoruz ancak, göç yolda düzelir diyoruz. Doğru, göç yolda düzelir. 
  • Ama düzelmiyor.  
Başlangıçtaki sorunları yolda düzeltiriz derken, yolda önümüze çıkan engellere hazırlıklı olmadığımızdan, göç yolda dağılıyor. toparlanma  maliyeti, oluşan yapısal sorunlar giderilmeyecek boyutlara ulaştığında durum, daha da içinden çıkılmaz  hal  alıyor. 

Sektör, iş kolu karlılıktan çıkıyor yapılan iş sektörel olmaktan  sapıyor,  endüstriyel sanayiye geçiş aşaması sekteye uğruyor ve maalesef beklenilen   maddi yararlılık karşılanamıyor. 
Devlet, her sektörde olduğu gibi, hayvancılıkta da süspansiyon yapmak, mali destekte bulunmak durumunda kalıyor. 
Bu durum da, sektörün sürdürülebilir olmasını engelliyor. 
Yani, devlet bir yere kadar destek sağlamak durumunda sonrasında, sektörün  ivme kazanması gerektiği gibi, hem kendine hem de devletin mali politikasına katkı sağlamak durumunda. 
  • Biz de bir  ata sözü vardır. “ Dökme suyla değirmen dönmez “ derler. 
Kısaca Türkiye’de ki  tarım ve hayvancılık sektörünün yapısal sorunlarına değinecek olursak. Şöyle ki;
1 - Her şeyden önce girdi maliyetleri çok yüksek “ kaba yem ve konsantre “ bu ürünlerin “ yem, yonca ve arpa, Mısır,  küsbe “ fiyatının düşürülmesi olası değil. 
2 - Sektör, devlet tarafından finanse edilirken yapılan hibe ve krediler, sektörde bir aşama ivme kazanmış yatırımcıya değil. Dışardan sektöre yeni girmek isteyenlere yapılmakta ve altyapı giderleri “ mandıra inşaat yapım maliyetleri “  çok yüksek  maliyetli ve hantal  projelendirilmekte. 
Oysa ki,  asgari  inşaat “ Barınak “ maliyet ve yüksek konfor amacı gözetilerek projelendirmek durumundayız. Özellikle süt hayvanlarımızın verimliliği konfor ve  kaliteli  beslenmeye odaklı. 
3 - Oysa, sektörde aşama kaydetmiş yatırımcının asgari şartları iyileştirilip geliştirilse,  mevcut yatırımcı ivme kazanacak yaptığı iş, sürdürülebilirlik kazanacak. 
Bu, şuna benziyor;  “ evinden bulgur varken,  Tosya’ya pirinç’e gitmek “. Deyimi yer buluyor. 
4 - Devlet, süt ve et hayvanında damızlık edinmek amaçlı kurduğu sektörü; Türk hayvancılığının damızlık, coğrafyamıza uygun hayvan ırkı geliştirmek yerine.  Damızlık kurumu; 
işlevinin dışına çıkıp, süt alan, yem satan, hayvan satan ticaret yapan mandıra marketçiliğine dönüştürülmüş durumda. 
5 - diğer yan da  yeni doğan buzağı ölüm oranları ortalama kayıp riskinin çok üzerinde yüzde 50’lilere ulaşmış durumda.   
Yerli damızlık geliştirme projesi,  neye dönüşmüş ?  Yerel  üretici sektörün   üzerinden yararlılık  “ kazanç sağlama “ edinmeye dönüşmüş. 
6 - üretici  bugün zarar ediyor. Yarın da zarar edecek. Girdi fiyatlarının oranı yüzde 70 artarken, süt fiyatı yüzde 15 artmadığı gibi, üretici aracı kurumlara verdiği sütün parasını ya 90 günde alabiliyor ya da korsan süt toplayıcılarınca dolandırılıyor, parasını hiç alamıyor. 

Ben, daha çok, çok bilindik sektörün yapısal sorunlarını anlatmak yerine, yapılması gereken  kurumsal  kapsayıcı çözüm önerisinde bulunmak istiyorum.  

Devlet, Ankara’dan  bakarak  Taşranın sorunlarını liyakatsız  bürokrasiyle  çözüme kavuşturması kabul edilmeyeceği gibi,  sorunları giderici,  yaratıcı  yıkıma yönelik proje geliştirmesi  olası değil. Güncel durum da ortada. 

Çoğu sektörde olduğu gibi, Tarım ve Hayvancılık sektörünü de endüstriyel yararlılığa dönüştüreceksek. Her şeyden önce, doğru planlama, yaratıcı  yıkım ön şart kabul edilmeli ve yapılan planlama bürokratların çizimiyle değil. 
Sahada ki  üretici başta olmak üzere   Üniversitelerimizin ilgili bölümlerinin direktifleri dikkate alınarak, düşünce fikir kuruluşlarına  konuyla ilgili tez hazırlatılarak yol alınmalıdır. 
Yapılan  çalışmalar,  geliştirilen  projelerin bilimsel, akademik yanı olsun ve akıl, bilgi, deneyim coğrafi şartlar ve iklim sektöre katkı sağlasın, desteklesin. 

Türkiye’nin her alanda olması gerektiği gibi üretim ve tüketim endeksine yönelik  iç/dış  talebe  doğrultusunda arz geliştirilmiş olsun. 

Bakıyorsunuz, soğan arz-ı  talebin  üç katı. Diğer yan da patates arz-ı talebin yarısından daha düşük. Böyle olunca ne üretim  ne de  sektörel piyasanın fiyat istikrarı kazanması beklenemez. 

Bu durum süt/et ürünleri içinde geçerlilik arz etmekte. 

Kısaca,  Türkiye   Tarım ve Hayvancılık sektöründe  verimliği artıracak projeler geliştirebilir, çok da başarılı olamamamız için bir neden yok.  Önümüzdeki  tek  büyük yıkıcı engel,    sektörel yararlılığı ön planda tutan fizibilite yapamamak ve akıllı projeler geliştirememek.  

Popülist politikalardan vazgeçer aklın ve bilimin öğretisini kendimize rehber edinerek başarılı  olabiliriz.  
Yok, kayırma yandaş benim adamım gibi gayri yönetilirlik sürdürülmeye devam ettirildiği  sürece;  
Çoğu alanda olduğu gibi,  Tarım ve Hayvancılık sektöründe de her zaman istikrarsız  politikalar kendine engellenemez  ivmeyle alan açmaya  devam edecektir. 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belediye Başkanı Erol Ünlüsoy

Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi ile Röportaj Röportaj : Asude Can

HDP-YSP ya da Kandil'in siyasi uzantısı