Fikri özgürlükler, siyasetin ilkelerini modernize eder..

İnsanımız,  geçmişten gelen bir geleneğin değişmeyen uygulamasına günümüzde de tanıklık etmektedir. 

Düşünce ve fikir hürriyeti kavramının toplumumuzda    tam anlamıyla tanım kazanamayıp, hukuk ilkeleriyle güvence altına alınamamış olması  geçmişten günümüze kadar  telafi edemediğimiz     büyük eksiklik. 

Toplumun  bazı kesimlerinde, “ özellikle, siyasi çevrede, üniversite ve    basın medya “  ifade edilip tanımlanmaya çalışılan  siyasi, politik, sosyal     bazı kavramları,  hukuk çevrelerince, düşünce, fikir ve bireysel özgürlükler  kapsamında  demokratik hak olarak kabul edilip    edilemeyeceği henüz netlik kazanmış değil..

Bu  tanım çerçevesinde, yapılan eleştirel yaklaşım, yazım ve    yayım  her zaman hedef   yanılmasına açık tutularak, insanımızın fikri hüviyeti kısırlaştırılmaktadır..

Fikir düşünce hüviyeti, sadece siyasi politik karakter gibi  karşılanmamalıdır. 

Varlığı ve ona vücut vereni,  yaşamı ve bütün    siyasal,   sosyal hayatın unsurlarını  anlamlandırmak  modernize   etmek  düşünce ve fikri  özgürlüğün kazanımı   ve   fikri    olgunlukla elde edilip tanımlanabilmektedir. 

Bugün, demokrasinin, hukukun, iktisadın, mali işlemlerin,    bireysel özgürlüklerin, laikliğin ve aklınıza gelen bir çok kavramın tanımını    yapmış/yapıyor değiliz,   gelişmiş toplumların     bu konulara  yönelik  tanımlarını  alıyor,   onu da anlamakta güçlük çekiyoruz. 

Toplumumuzda süregelen Osmanlı hayranlığı ve    Hilafet temsili ( Halifelik ) karşıtlığı ( Peygamber’in  halefi olamaz çünkü,  vahiy   kapısı kapanmıştır) devlet başkanına da Arap kavmi Halife demiştir. 

Sonra, Cumhuriyet’in  lağvettiği   Hilafet (Halife ) kavramına hiç bir islam ülkesi de sahip çıkıp temsil  hakkını edinmek  istememiştir.  
Ve günümüze kadar da  hiç bir islam ülkesinden bu yönlü ciddi  bir talep   gelişmemiştir. ..

Bu ve benzeri örnekler, İfade etmeye çalıştığım  fikri özgürlük ve eleştirel yaklaşımın doğru anlaşılmasına   yönelik iyi bir örnek teşkil etmektedir..


Geçmişte ki  Osmanlı    devlet politikalarını eleştirmek,    eksik ve yanlışlarını  tanımlamaya çalışmak; 
Osmanlı  devletini ya da şu, bu Padişah’ı tek yönlü yermek anlamı  çıkartılmamalıdır. 

Neden derseniz..
Diğer yan da, Osmanlı devletinin   o kadar  çok taktir ettiğimiz onlarca,   kabul edilir medeni politikalarının varlığını da inkar edemeyiz. 

Örneğin,  daha Osmanlı devleti kuruluş aşamasına yönelik  ilk  Beylik  öğretisinin tanımladığı   temel ilke, teba politikası  din ve vicdan hürriyeti  ve  eşit yurttaşlık ülküsüdür..

Irk, dil, din, renk ayırt etmeksizin tebasını  hem toplum  içinde hem de  devlet bünyesinde, ileride   ( İmparatorluk coğrafyasında ) bürokrasinin  en yüksek  tepesine  “ Vezir “ kadar çıkartması ( eşit yurttaşlık hakları ) .
Ve buna benzer    onlarca  ( bugün dahi çoğu medeni toplumun kazanmakta güçlük çektiği ) çağdaş uygulamaları  hayata geçirmiş olduğunu nasıl inkar edebiliriz. 

Bunun karşısında  Osmanlı Devletinin olumsuz bulacağımız uygulamaları da yok değil. 

Matba örneğinde olduğu gibi.. ( Osmanlı’lar  matbayı 250 yıl  daha geç kazanmışlar ) bunun yanında bugün de olduğu gibi,    iktisat bilinçleri  de hiç mi hiç gelişmemiştir. 

Bugün de geçmişten gelen borçlanma ve değer yaratamama geleneği  kısmen de olsa  devam etmektedir. ( 2018 yılı faiz ödemelerimiz 13.7 milyar dolar olduğu açıklanırken..
Garanti kapsamında yapılan özel kamu yatırımlarının    finansı için 2019 bütçesinde 6 milyar ₺. İleriki yıllar da 2023 yılın da bu rakamın    20 milyar ₺ ulaşacağı tahmin edilmekte ). Bu rakamlar buz dağının görünen kısmı. 

Konumuza dönecek olursak;
İslam dininin motive ettiği üstünlük mağrurlu olma, inanç  ve   iman    yönlü            cesaret   kazanımı..

Osmanlı toplumunu, Batı’ya  karşı her zaman    mesafeli bakmaya, kendince Batı toplumunu    aşağılamaya   kendine,  haklı  gerekçe  kabul  etmiştir. 

Bugün de..

Günümüz Cumhuriyet döneminin de olumlu/olumsuz politikaları illa olmuştur ve olacaktır da. 
Güncel hükümet   politikalarında taktir ettiğimiz uygulamalar da var, olumsuz bulduğumuz icraatların da olacağı kaçınılmaz. 

Hükümetin hep  olumlu  politikalarını dile getirmek ya da hepten olumsuz icraatlarını yazmak yurttaş/seçmen  cephesinde de tatmin edici doyurucu olmamaktadır. 

Şu da var ki;

Bütün  demokratik  rejimlerin özünde,  İktidar Partisi, ne yaparsa yapsın, muhalefet, ben ondan daha iyisini yaparım, yapacağım arzusu, demokratik rejimin karakterini oluşturmaktadır. 

Günümüz demokrasisi,  çağdaş toplumu  ( Militan olmayı ve aşırılık yanlılığını) artık partizanlığı da   kabul etmemektedir. 

Bunun yerine;
daha toleranslı geniş görüşlülük, karşı tarafı hazmedebilmek. 
Fikir ve düşünce özgürlüklerine saygılı,   partili  ve seçmen kitlesini öne çıkartmayı yaşadığımız çağın  demokrasi  algısı  kaçınılmaz kılmaktadır. 

Türkiye’de geçtiğimiz yakın dönem seçim  stratejisi de bu tezi desteklemektedir..





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belediye Başkanı Erol Ünlüsoy

Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi ile Röportaj Röportaj : Asude Can

HDP-YSP ya da Kandil'in siyasi uzantısı