Demokrasi toplumu yönetmekte tek başına yeterli olmamakta


Demokrasi toplumu yönetmekte tek başına yeterli olmamakta

İbrahim Selvi tarafından 



Demokrasi;  gelişmiş toplumların yarattığı karakterli bir toplum yönetme rejimidir. 
Güncel  demokrasiye alternatif  henüz yeni  bir rejim, yönetme sistemi  kazanılmış  değil. 

Ancak, demokrasinin alternatifi yine gelişmiş demokrasi modellerini gösterebiliriz. Yöneten demokrasi değil, yönetilen ileri demokrasi tanımından söz edebiliriz. 

Yöneten demokraside sistem,  topluma ve yönetenlere hakim olurken yönetilen, demokrasi de yönetenler sisteme hakim olduğu gibi toplumda, her aşamada yönetime katkı sağlar. Toplumun  önecelikleriyle, sistemin, yönetenlerin politikası çatışmaz. 

Doğrusu demokrasi tanımı gereği  kendine özgü bir yönetsel sistemi zorunlu kılsa ve  bu sistem anayasa ve kanunlar  ile   desteklenerek uygulanmış olsa da. 

Demokratik sistemden ziyade toplumun demokrasi kültürünün gelişmiş olması zorunluluğu kaçınılmaz. 

Toplumun  demokrasiyi  özümseyip geliştirmesi, yeniden yeniden tanımlayarak demokratik kültürünü  geliştirip kökleşirmesi  kaçınılmaz. 

Demokrasi,   yönetsel anlamda olduğu kadar diğer alanlar tarafından da desteklenip beslenmelidir. Ekonomik, kültürel, sanat, basın ve yayım özgürlüğü, sivil toplum kuruluşları, hukukun üstünlüğü, küvetler ayrılığı ve toplumun gelişmiş demokratik beklentileri gibi...
Her ne kadar demokrasiyi, toplumu yönetmek anlamında vazgeçilmez unsur olarak kabul etmiş olsak da. 


Önümüzdeki yıllarda bütün dünyada özellikle,  gelişmiş demokratik ülkelerde de  demokrasinin tek başına toplumları yönetmekte yeterli olmayacağını kestirmekteyiz. 
Neden derseniz? 

Devletlerin mali ve iktisadi yapıları sürekli seviye kaybetmekte ve  devletlerin mali bütceleri toplumun asgari yaşamsal  taleplerini karşılamakta yetersiz  kalmaktadır. 

Diğer tarafta kapital sermaye her geçen yıl mali portföylerini artırarak devlet bütçelerini aşan seviyelere çıkartmaya devam etmektedirler. 

Önümüzdeki kısa gelecekte eğer,  bu kapital sermaye kendiliğinden veya devlet politikası gereği varlıklarını “bütçelerini” sosyal kapitalizme dönüştürmemeleri durumunda. 
Gelişmemiş ülkeler   bir yana,  gelişmiş  toplumları dahi büyük belirsizlikler  beklemektedir. 


Şöyleki; 
Fransa’da görüldüğü gibi devlet,  toplumun sosyal yaşamsal gerekliliklerini karşılamakta  yetersiz kalınca;

Bu  politik yetersizlik Fransa’da  Sarı Yeleklilerin başlattıkları  aşırıya kaçan şiddet eylemlerine dönüştü. 

Eğer devletlerin  sosyal projeleri Kapitalizimin de “kapital  sermaye” sosyalleşerek toplumun sosyal ekonomik  gelir dağılımı, yaşamsal taleplerine katkı sağlayacak projelerle destek vermeyecek olurlar ve devletler de  bu yönlü  politika geliştirememesi  durumunda. 

İleri demokrasi kavramı da toplumları yönetmekte yetersiz kalacaktır. 

Demokrasinin de güncel tanımını yapacak olur isek;
Demokrasi: topluma   varlık kazandıran unsurların oluşturacağı ortak aklın, bilginin aydınlığında tüm dengelerin gözetilerek  kazanılan çoğulcu siyasi iradenin yönetsel eylemidir. 

•••

Şöyle çevremize baktığımızda Batı’da bir çok ülke de monarşik demokrasi tanımını çağrıştıran bir devlet yapısının da var olduğunu görüyoruz. 

Başta İngiltere, Danimarka, Hollanda, Belçika, İspanya, Norveç, Lüksemburg ve İsveç gibi ülkeleri gösterebiliriz. 

Diğer tarafta Japonya’da “ imparatorluk” bu kategori  içinde. 

Ama, gözlemlerimiz monarşik demokrasi kültürünün geliştiği toplumlarda; 
doğrudan demokrasi tanımının tüm içtenliği “ sistemi” ile yukarıdan aşağıya uygulandığı  ülkelerden,  daha çağdaş, daha medeni bir görsellik mutlu, barışık  bir yönetsel doyurganlığın yaşanmakta olduğunu inkar edemeyiz. 

Bu nasıl oluyor dersiniz?
Birincisi: toplumun demokrasi kültürünü yine  o toplumun kendisinin yaratmasında

Yani dışardan tepeden bir devrim yaparak  sistemin yenilenmemiş olması. 

İkincisi: Toplumun çok yönlü üretkenliği, yaratıcılığı, eğitim seviyesi, hür müteşebbisin gelişmesi ve hukuk devleti olması gibi..

Üçüncüsü: Toplumu, devleti, bayrağı var eden toplumun kendisinin bir arada olma mutabakatını doğrudan toplumun kendisinin inşa etmesi. 

PARTİLERİN YEREL SEÇİM STRATEJİSİ

Gözüktüğü kadarıyla AKP büyükşehir adayları her ne kadar özenle seçilmiş olsalar da; 
Siyasi politik kariyerlerini tamamlamış, heyecanlarını yitirmiş emekli insanlar. 

İstanbul’da   Binali Yıldırım. Yıldırım, Vekillik yapmış, Bakanlık yapmış, Başbakanlık yapmış, Meclis Başkanlığı yapmış ikbal ve istikbali görmüş insan. 

Ankara adayı yine aynı  Mehmet Özhaseki de yine aynı şekilde. Uzun yıllar Kayseri  B. büyük şehir Belediye başkanlığı,  M. Vekilliği ardından  Şehircilikten sorumlu Bakanlık. 

İzmir adayı Nihat Zeybekçi de yine aynı kariyere sahip. 

Bu aday profili bana ben bu şehirleri istemiyorum politikasını çağrıştırıyor. 
İşin bir de iktisadi boyutu var; 
Şöyle ki, şimdi AKP adayları büyük kentleri kazansa beraberin de büyük projeleride var. 
Peki, Türkiye’nin içinde bulunduğu iktisadi güncel durum bu, büyük projeleri finans etmek kabiliyetinden yoksun gözükmekte. 


Çarşının , Pazarın durumu malum..

CHP’nin adayları İstanbul’da  Ekrem İmamamoğlu genç karizmatik olduğu gibi İstanbul’u iyi yönetmesi durumunda da önü açık.. 

Türkiye’yi yönetme konusunda artık yolun İstanbul siyasetinden geçtiği de malum. 
İstanbul’u yönetmekte başarılı olan lider Türkiye’nin yönetimine de talip olacağı açık. 

AKP’nin büyükşehirlere yönlendirdiği adayların başarılı olmalarını kabul etmiş olsak da; 
Bu isimlerin  geriye dönüp Türkiye’yi yönetmeye talip olabilme ihtimaline yukarıdaki öngörüyle bakacak olursak, evet diyemeyeceğimiz açık. 

İbrahim Selvi 
anatoliaslv@gmail.com 
Kapadokya post 
İstanbul post köşeyazarı 
Gulsehir.org.tr 
Selviabraham.blogspot.com 
Köşemi takip etmekten keyif alıyorsanız lütfen yakınlarınıza öneriniz. 






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belediye Başkanı Erol Ünlüsoy

Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi ile Röportaj Röportaj : Asude Can

HDP-YSP ya da Kandil'in siyasi uzantısı