Demokratik Algı


          İnsanların yaşadıkları coğrafya ile kültür,gelenek,görenekleri ve algıları  baskın bir şekilde örtüşüyor. Bu durum kaçınılmaz bir gerçek. Osmanlı dönemi patişahları ve o günün bürokrat'larından Çoğu yönünü o günün Avrupa"sına dönmüş olduğunu görüyoruz. O günün toplumu yapısı  dini İnançları, yüzlerce yıllık birikim yapmış gelenek ve görenekleri, şüphesiz değişimi engelleyen faktörlerdir. En tepedeki Patişah da olsa  toplumun algısını bir çırpıda değiştirmeye muktedir olamazdı, bunu da başaramadı. Patişahların yapmaya muktedir olamadığı değişimin bedelini; kendi saltanatları devlet ve milletinin varlığı ile ödemek zorunda kaldılar.
          Bugün, yine aynı sorunu yaşıyoruz. Gelişmiş toplumlar, onların siyasette, hukuk da, demokratik temayüllerindeki gelişmeleri; bazen hayranlık, kimi zaman öfke, hazımsızlık, özümseyememişlik  gibi karmaşık duygularla gözlemliyoruz. Net bir tavır, duruş politika edinme kararlılığı  gösteremiyoruz. Algılarımız inançlarımız, kendimizin de iman ettiği inandığımız kararlılık göstereceğimiz değerler olarak değil, bildiğimiz unsurlar olgular olarak saklı tutuyoruz. Değişim zormu? Elbette zorlukları var ve bu süreç  zaman gerektiren  sosyal dönüşüm evrim.  Demokratik algımız evrensel gelişmiş toplumların parelelinde,  mutlak ısrarcı. Kalıcı duygular içeren taraf  olmak zaruretini  gerekli kılmaktadır. Aksi durumda biz medeniyetimizi, devletimizi yaşatmak için ölür şehit olurken. Siyasi ve demokratik algımız yaşadığımız çağ ile entekre olamaması  gibi gerekçeler ile, yaşadığımız coğrafyada medeni toplum yaratamamız durumun da. Evimizin tavanı üzerimize çöker. Akibet,  bu topraklarda bizden önce yaşayıp varlıklarını sürdüremeyen  milletler durumunda kalırız. " kendi ırkdaşımız olan, Selçuklu, Osmanlı devletlerinin çöküşü en bariz bilinen örnek.

          Yurttaşlık Bilinci
Bütün hışmı acımasızlığı, öfkesi ve vurucu öldürücü darbesiyle hasmına koşan zorba, cani insanların varlık ve eylemlerine tanık oluyoruz.  Haber puroğramlarına bakmaktan adeta kaçınıyor, zorlanıyoruz. Bazı durumlarda, kovalayanın da kaçanın da Allah, islam dediğine tanıklık ediyoruz.  Bu gibi durum hem din ve din içerikli ideolojilerde olduğu gibi; devlet ve millet içerikli  ideoloji, görüş, fikir ayrılıklarında siyasette de yaşanıyor.  Bütün hışmıyla asılan tarafın devlet millet  dediği gibi; eline vuran, bacağından çeken tarafında devlet millet duygularını, bayrak ve ulus sevgisinin vaz  gecilmezliği ifadeleri ile karşılaşıyor. Ya taraf yada taraf olmak gibi seçmeli durumda kaldığımız oluyor.
Duygularımızı ifade etmekte, sevgimizi  göstermek bağlılığımızı anlamlı kılmak gibi durumlarda, çoğu zaman karşı tarafı kusurlu  ve yetersizlik ölçütü kadar güçlü duygular edindiğimiz kanısına varmışız. Yani, ne kadar hain görüp bakarsan, okadar vatan perversin gibi. Benzeri durumlar sayıp dökmekle bitmez. Bayrağın milletin, devletin önünde enbüyük engel;  milletin topyekün ta kendisi.  Biz fert veya yurttaşlar olarak önümüzde kendi ördüğümüz hurafeleri, toplumun bize kazandırdığı Pof düşünce ve fikirleri yıktığımız da milletin de devletin de önü açılacaktır.

       
       
       

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belediye Başkanı Erol Ünlüsoy

Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi ile Röportaj Röportaj : Asude Can

HDP-YSP ya da Kandil'in siyasi uzantısı