Esas ve Usul üzerine

 

Esas ve Usul üzerine


İbrahim selvi tarafından 

Kasım 18,2023/21'50

Türkiye 


Esas, resmi kabul edilen, kamu adına yapılan kanun, yasa, yönetmenlik ya da yönetimlerin icra kurulunca belirlenen politikaları, her hangi bir konudaki kurul kararı ve Resmi Gazete'de yayımlanan Hükumet'in aldığı kanun/yönetmenlik.


Diger yanda usul ise kanun, yasa ve yönetmenlikte yeri olmayan kişi ya da kişilerin " brokrat, siyasi/kamu " insiyatif belirlemesi. 


Diger bir tanımla kayırmacılık, yandaşlık  karşılıklı ya da tek yönlü  faydacılik adına yapılan gelişmeler. 


Bugün memleketin bir çok kurumunda esas, usulun yürütülmesine, işlemesine aracı kılınmakta,  vasıta olarak kullanılmaktadır.


Toplumda  başkaca gelişen usuller de  vardır ki, 

bunlar toplumun olumlu/olumsuz yaşamsal  talepleri dogrultusunda gelişen esasın yerini alan  çok sayıda usul gelişmeleridir.


Ancak, bu yöntem daha çok kamu yararlıliğı ya da halkın kültürel yaşam biçimi adına geliştirdigi adet, alışkanlık, gelişigüzel doğaclama olarak ortaya çıkan yerli/yersiz  eylem, tutum ve davranış şekilleridir.


Bu yollu gelişen  toplumun büyük bölümünün yadırgadığı ancak engel olamadığı bu davranış ve yaşam biçimi yine kendisine usul adına alan açmakta yaşam alanlarımızı çirkinleştirmektedir.



Buna en bariz örnek, 

Trafikte hiç yetki ve alakası olmayan kişi ya da  kurum araçlarının  çakarlı araçlarıyla emniyet şeridini ihlal etmeleri, Trafikte ses kirliligi ve güvenlik zafiyeti oluşmasına neden olmaları.


Diğer yanda düğünlerde ateşli silahlar kullanmak, korna çalmak, kapalı alanlarda havai fişek ateşlemek.

Çoğu Trafik alanında kurallara uymayarak cezallandırılmamak.


Çevreyi ses ya da atik madde ile kirletmek ancak, cezayi işleme tabi  tutulmamak. 


İskan ruhrastı alınan yapıda izinsiz imar tadilati yapmak.


Daha önemlisi iskan ve imar  koşullarının muhendislik/Mimarlık gerekliliğinin  pek çoğunu esasdan yerine getirmeyerek usulün faydacılığına feda etmek ve 11 kentin yıkılması.


Ve  böyle devam edip gider, nereye kadar  derseniz mechule mi desem yoksa bilinmezliğe mi siz karar verin.


Usulu, esasın yerine koyarak toplumda siyasi, kültürel bir yaşam inşa ettiğimiz zaman.


Demokrasimiz, ürettiğimiz siyasi, ekonomik, imar, iskan ve çevresel  politikalar usulun keyfiyetine  heba edilmiş olur.


Sen yaparsın, diğeri gelir bozar ya da amacına uygun kullanmaz.


Geçmişte KİT olarak bildiğimiz yüzlerce kamu yatırımını,  usulun keyfiyetine terk edilerek feda edildiğini biliyoruz.


İlerleyen süreçte bu KİT'leri özelleştirmek, oluşan kamu kamburundan korunmak durumunda kalındığı gibi.


Şimdi diyeçeksiniz ki, O alanı özelleştirdik daha yararlı şekle soktuk.

Dogru yararlılığı var ancak, bütün dünyada kapitalist sistemin sermaye faydacıliğı,  devletleri tekrar karma ekonomiye, kamu yararlılığı gözeten KİT  yönlü yatırımlara yöneltmektedir.



.


Yaşam alanlarimizdaki pek çok şeyi gelişine birakarak doğaçlama bir yaşam kurguladığımızda;

 


Akıllı politikalar olarak geliştirdigimiz yatırımlar da sürdürülebilir olmaktan çıkacaktır.


Biraz kendimizden uzaklaşalım;


Denizin serin suları usul usul sahili okşarken, fiesta.

Bir de bakmışınız ki,  o sukunetin yerini  bıcak gibi kesen 


sert rüzgarların aldığı olur.


Ardından  dev gibi dalgalar yükselmeye başlar, o dingin denizin üzerinden.


Dağ gibi kabaran deniz suyunun bu kez de  öfkeyle sahili dövdüğüne tanık oluruz.

Melankolik duyularımız yerini,  güçün karşısında endişeye,  korkuya, ve  korunmaya bırakır.


Varsın kudursun deniz,  kıyametler kopsun, diyemeyiz!


Oysa,


Denizin  dinginliği de denizde oluşan kasırga da aynı gücün eseri değil midir?


Denizi çosturanda, sukunete erdiren de aynı güçtür.


Alevi körükleyip demir madenini su gibi eritip akıtarak saf çeliğe dönüştüren insan, 



diger yanda cevherin içindeki curufu da ayirt etmiş,  çeligin özünü ortaya çıkartmış  olmaz mı?


İnsan, 

Toplum da öyle denizin dinginliği ve ardindan gelen sert rüzgarlarin suları kabartıp sahili öfkeyle dövmesi gibi.


Toplumlarda  da bir dinginliğin ardından önü alınamaz  öfkeli kalabalıkların ayak seslerinin duyulduğu da olur.


Toplum, insanlar yerini, safını, inancını ve o yönlü kararlılığını ortaya koysun yaşam karakterleri öne çıksın diye.


" Hiç  yoklanıp,  sarsılıp  sınanmıyacağınızı  mı sanıyorsunuz".


Tekrar usul ve esasa dönecek olursak;


Bir kamu kurumuna  Mülkiye Müfettişi geliyor niçin? Kurumu  denetlemek, teftiş etmek için.


Sonra O kurum Mufettiş'e gözde bir Otelde yer ayırt ediyor, bölgeyi gezdiriyor yedirip içiriyor ve dahası.


Denetim usule uygun bir şekilde yapiliyor.


Eger Müfettiş, beklenenden  idealist çıkar görevini usule göre degil de,   esasa göre yapar yapmak isterse;


Müfettiş'in  bu tutumuna karşı ilgili çevrece acilen usul devreye  sokuluyor ve idealist Müfettiş görevden el çektiriliyor ya da tamamen işine son veriliyor.


Yani usul, her kademede esasın yerini alıyor almakta. 

Bu duruma da hiçbir güç karşı koyamamaktadır.


Yani usul gücü temsil ederken, esas da formalite göstermelik brokrasiyi, kırtasiye yönlü karşılık bulmak durumunda kalıyor.


Usul  erkan toplumlarda olur olmalıdır da ancak, esas yerinde usul de kendi alanında kalmalıdır.


Aksi durumda sakarya ayağa kalkmaz, sagliklı bir toplum, devlet dinanizminden söz edemeyiz.


Geleçek, yaşadığımız zaman aralığı değil, geleçek kuşakların  hakim  olacakları aralıktır.


Biz bu anı yaşarız,  gelecegi inşa ederiz, bizden sonra gelecek kuşaklar da kendilerinden sonraki geleçek nesillerin  yaşayacağı geleceği inşa ederler ve böyle devam eder.


Usuller ile yaşayan toplumlar geleceğe hüküm edemeyecekleri gibi, bir gelecek te inşa edemezler.


Bir de esas ve usul adamına göre karşılik bulmakta.

Şöyle ki usulun engellenemez karşılık bulduğu bir alanda eger karşı taraf  usul yönlü bir politika geliştirmişse e,

o zaman hemen esas devreye sokuluyor ve  "  bak işte, esasın hükmü apaçık ortada duruyor" denilerek güçlü bir   iddaname oluşturuluyor.

Anlayacağımız lisan ile,  usul - şiir, şarkı, düğün dernek, Fiesta  yaşanılır.


Esas, düz yazı gibidir, esas ile düz yazıyla yönetilir.

Şiir ile yaşanılır.


İbrahim selvi

Kapadokya post

kapadokyapost@gmail.com


İbrahim Selvi  kimdir

1964  yılında  Nevşehir'in Gülşehir İlçesinde doğdu 1982 yılında  Gülşehir Lisesi''nde mezun olduktan sonra   yüksek öğrenime devam etmedi.

Girimciliğe  yönelerek  Antalya'da ticaret yaparak iş hatına  başladı.  


Evli  ve iki çocuk babası.

Kişisel  araştırmalarını yazıma dönüştürerek yazım hayatına  anatoliaibrahim.blogspot.com  denemeler  yazarak başladı. 

Yerel gazetelerde köşe yazarlığı yaptı.


Turizim ve Kültürel Varlıkları Derneği, Vakıf hizmetleri,  Spor  Kulübü gibi  Sivil Toplum Örgütleri'nin  yönetiminde yer aldı.

Bir dönem Amerikan Basınını takip ederek  Amerikan  ekolünü anlamaya çalıştı. 


Özgür blog yazarı. 

Kapadokya post köşe yazarı,   çeşitli medya  ve sosyal platformlarda Türkiye'nin siyasi, sosyal, kültürel gelişimi ve kentleşme gibi konularda araştırmalar yapmakta  ve bu yönlü  haber, yorum ve makaleler yayımlamaktadır. 











Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belediye Başkanı Erol Ünlüsoy

Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi ile Röportaj Röportaj : Asude Can

HDP-YSP ya da Kandil'in siyasi uzantısı