Erciyes Üniversitesi Gevher Nesibe Tıp Fakültesi'nden izlenimler

 Erciyes Üniversitesi Gevher Nesibe Tıp Fakültesi'nden izlenimler

09 Ekim 2020 

ERÜ Kampüsü Kayseri'nin  Talas  ilçesi’nde 1978 yılında oldukça büyük bir arazi üzerine kurulmuş.

Gevher Nesibe Tıp Fakültesi, Kayseri Üniversitesi kurulmadan önce 1969 senesinde Ankara Hacettepe Üniversitesi tarafından Kayseri kentine kazandırılmış. İlerleyen zamanda  1978 yılında Kayseri Üniversitesi kurularak Gevher Nesibe Hastanesi ve Kayseri Yüksek İslam Enstitüsü Kayseri Üniversitesi bünyesine alınmış. 



Ardından üniversitenin adı 1982 yılında  Erciyes Üniversitesi olarak değiştirilmiş. 

ERÜ’nün güncel rektörü Prof. Dr. Mustafa Çalış.

ERÜ Kampüsü gerektiği kadar ağaçlandırılmış, çoğu alanları çam, ardınç, çınar ve daha başka bir çok ağaç çeşidiyle kampüsü yeşile dönüştürmüşler.

Kayseri kentinin şehir merkezi de yer yer ağaçlandırılmış olsada Kayseri, çevreden bakılınca bir vaha'yı andırıyor.

Kayseri’nin organize sanayi bölgesi Kayseri'den büyük desek yeri var ancak  burası da yeşilden mahrum bırakılmış.


ERÜ Kampüsü’nde en çok dikkatimi  Tıp fakültesi dahil diğer bir çok fakülte binalarının Kayserili hayırsever iş insanları tarafından yapılmış olduğunu görmek oldu. Keza, bu durum kent merkezinde de kendini gösteriyor bazı kamu binaları ve camilerin hayırsever insanlar tarafında yapılmış olduğu dikkat çekiyor. 

Bu ve benzeri birkaç örneği görünce şöyle düşündüm “ herkes her yerli olabilir ancak  kayserili olmak bir ayrıcalık ” dedim.

“Türkiye’nin öne çıkan hayırsever iş insanı Kadir Has’ın da Kayserili olduğunu hatırlatmakta, saygıyla anmakta yarar var”. 

ERÜ Gevher Nesibe Tıp Fakültesi sanırım Türkiye’de bir çok Üniversite de olduğu gibi ERÜ’nün en gözde fakültesi  Tıp’ın ardından, İlahiyat fakültesi geliyordur. 

Doğrusu çokta sorup araştırmadım, sadece gözlemlerimi yazıyorum. 

Ama, üniversite kurulmadan önce Gevher Nesibe Hastanesi’nden  önce  Kayseri Yüksek  İslam enstitüsü olarak açılan ilk yüksek öğrenim kurumu,  bugünkü ERÜ İlahiyat Fakültesi. 

Yalnız kampüsün en dingin yeri, İlahiyat Fakültesi’nin  kurulduğu alan ve ilahiyat kantininin  bulunduğu  bölüm,  bir çok akademisyen bu alana gelip dinlenmekte arkadaşlarıyla sohbet  edip, nefes almaktalar. 



ERÜ’de  başka  dikkatimi çeken bir konuysa, Fakültelerin arasının mesafe olarak  çok açık olması, yürüyerek gitmek olası değil. 


Asıl yazmak istediği tıp fakültesi;

Tıp fakültesi diğer adıyla Gevher Nesibe Tıp hastanesi  binası  üniversitenin  kurulduğu yıllardan daha öncelerde 1969 senesinde yapılmış. 

Bina yeni değil ancak yakın geçmişte tadilat görmüş olmalı ki  bina oldukça  bakımlı temiz ve  kullanışlı olduğu dikkat çekiyor.

Diğer yanda gözden kaçan bir şey var ki bu hastahanenin kendisi kadar önemli... 


Öğretim görevlilerinin ya da hocaların ofisleri... 

ERÜ’de bazı hocaların ofislerinin dar bir koridorda küçük alanlara yerleştirmiş olduğunu gördüm. 

Oysa bir hastahanenin en konforlu bölümü hocaların ve diğer personelin istirahat dinlenme alanları olmalı. 

Çünkü, hoca orda bir an kendini dinleyecek, performansını yenileyecek, düşünecek değerlendirecek ve yeniden daha dingin bir şekilde hastasına yönelecek ve hasta için en konforlu alan doktorunun ona dokunuşu olacaktır. 

Bir işletmenin en hayati bölümü çalışma ofislerinin  ferah ve genişliği olmalıdır. 

Büyük düşünmek ulaşılır olmasa da insanın ufkunu, vizyonunu, idealini artırır diye düşünüyorum. 





Gevher Nesibe Tıp  Fakültesi’nin  personelini çok beğenip taktir ettim. Güvenliğinden, hastabakıcısına  hemşiresine, doktorundan, hocasına kadar  en yukarıda kim varsa oraya kadar hepsinin işlerini iyi yapan, dikkatli, sükûnetli, merhametli ve insani yönlerinin oldukça gelişmiş olduklarını gözlemledim.  

Temizlik işlerini yapan çalışanlar yaptıkları işi severek ve titizlikle önemseyerek yapıtlarına tanık  oldum, her taraf her gün pırıl pırıl temiz. 

Bunun yanında, aslında Kayseri kentine hakim olan insani bir sükûnetin varlığını insanların iletişim lisanına bu sükûnetin hakim olduğunu fark ettim. Toplumun sosyal iletişiminde  etkili bir saygının varlığı  gözden kaçmıyor. Bunu trafikte, çarşıda, pazarda ve sanayi esnafında da görüyor yaşıyorsunuz. 


Dip not: 

Bir insanın en değerli varlığının canı “kendi varlığı” olarak biliriz ya da yakının sevdiklerinin varlığı; 

Ancak,  ihtiyaç duyulduğunda hiç kimse kendisine önce Allah, sonra doktorlardan daha yakın olamayacağına tanık oldum. 

Doktorların, hastalarını ayırt etmeksizin insan üstü bir gayret ve özveriyle onları sağlığına kavuşturmak  için nasıl gayret gösterip mücadele ettiklerine tanık oldum. 

Kısaca, işini iyi yapan insanlara selam olsun. 

Sorumluluk üstlenen ve kendisini sorumlu hisseden insanlara selam olsun. 

İnsan olmakta, müslümanım demekte, sorumluluk almak insanın kendisini sorumlu hissetmesi demek değil midir? 


İbrahim Selvi 

İstanbul post köşeyazarı 







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belediye Başkanı Erol Ünlüsoy

Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi ile Röportaj Röportaj : Asude Can

HDP-YSP ya da Kandil'in siyasi uzantısı