Kilitlendiğimiz günleri, birey ve toplum olarak kendi yararlılığımıza dönüştürebiliriz .....
Kilitlendiğimiz günleri, birey ve toplum olarak kendi yararlılığımıza dönüştürebiliriz .....
İşte düşünmek için istenilenden çok daha büyük ve uzun zaman...
Geçmişi ve güncel yaşadıklarımızı değerlendirmek, pozitif saptamlarda bulunmak için, engellenemez fırsat...
Yaşam, bunca hengame ve trajedinin içinde size bir şans verdi.
Evet, düşünmek sorgulamak değer yargılarınızı yeniden yeniden değerlendirmek yeni değerler tanımlamak ve yeni bir yaşam ve modeli tasarlamak için.
Bütün dünya insanına şaşılacak derecede bir fırsat; çünkü yaşam Treni hiç bir istasyonda hiç bu kadar duraklamamıştı...
Dünya, hiç bu kadar durup dinlenmeye ve düşünmeye fırsat bulmamıştı..
Ve insan, çağımızda olduğu kadar yaratıcı olmak için hiç bu kadar materyal, bilgi, iletişim ve ulaşım imkanlarına sahip değildi...
Buraya kadar doğru tanımlar saptayıp yerinde savlar ileri sürmüş isek;
Biz de, düşünüp beynimizi geliştirmek, okuyup araştırmak ve yanılgılarımızı minimum seviyeye indirebilmek için. ..
İşte bir konu:
Kadınlar uzun zamandır bütün dünyada seçme ve seçilme hakkına sahip olmalarına rağmen;
Neden ilgili Meçlis'lerde gerektiği ölçüde temsil edilemiyorlar ve bu talihsiz durumu kendi lehlerine dönüştüremiyorlar....
Her gün onlarca kadın öldürülmesine rağmen Meçlis'te onların korunmalarına yönelik yönetmenlikler kanunlar ve katı, caydırıcı cezalar neden çıkartılamıyor...
Böyle olmakla, bununla da kalmayıp "kadına şiddetten" hüküm giymiş mahkumlar affedilerek, özgürleştiriliyor...
Ve kadının dramı tekrar başlıyor, Tutukevi’nde salınan mahkum " çünkü, mahkumiyeti bitmemiş, cezası tamamlanmamış, rehabilitasyona tabi tutulmamış" suçlu, dışarı çıktığında bulursa karısını olmazsa çocuğunu öldürürken, toplumsal duyarsızlığımız neden hala devam ediyor?
Toplum olarak çok mu merhametliyiz?
Yoksa, siyasi anlamda çok mu popülist partizan politikalar geliştiriyoruz?
Katil kim?
kadınların dayanışmaya yönelik kolektif güç kazanmayışı mı?
Meçlis'in yersiz af ve geçmişe yönelik yetersiz ceza önermesi mi?
Bir başka konuyu daha ele alalım
Geçmişten gelen bir gelenek...
Madem Tren durdu, düşünmeye ve sorgulamaya vakit kazandık..
Ozaman...
Emeklilik sistemi SGK zaman içinde evrildi çevrildi bir çok badireler geçirdikten sonra, bugünlere erişti...
Geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı Erdoğan;
Taban maaş alan emeklilerimizin maaşını 1500 lira yaptık\yapıyoruz dedi..
Bu kararı çok olumlu yerinde karşıladım.
İnsanımız mağdur olmasın yeterli değil ancak, az da olsa yapılan mali artış iyi oldu dedim.
Bir de şu Salgın Günlerinde... diye düşündüm.
Diğer yanda düşük maaşlı emeklilerimizin maaşlarına yapılan mali katkının doğrusu nasıl yapılmalıydı?
- SGK pirim ödeme ve geri dönüş paradikması bozulmadan SGK 'nın mali yapısı yıpratılmadan;
Sosyal fonlar ile desteklenebilirdi.
Yerel yönetimlerin sosyal fonları devreye sokulabilirdi.
Yine bu fonlar üzerinden kira yardımı yapılabilirdi.
Sonra, bu kurum ( SGK) diğer yanda yurtdışından kalan Türk vatandaşları için de çok uzun zamandır şöyle bir imkan sunmakta.
Yurtdışından kısa\uzun süreli kalmış Türk yurttaşları için yaş ve pirim parametresini hesaplayarak kuruma, dışardan prim ödemesi yapabilme imkanı sağlayarak Türkiye'de emeklilik hakkı kazandırmakta.
Emekli olmak için istenilen ya da yatırılan paralar okadar komik olmakta ki şaşırıp kalıyorsunuz...
Soruyorsunuz:
Emekli olmak için ne kadar para yatırdınız?
Geçtiğimiz beş, altı yıl içinde elli bin ila doksan bin Türk Lirası yatırdıklarını söylüyorlardı....
Bu ödenek çok düşük, böyle bir sistem dünyanın hiç bir yerinde yok biliyorum..
Ançak, yakın geçmişte bu konuda Hükümet yeni bir karar alarak, yurtdışı borçlanmasıyla emeklilik hakkı kazanımlarına yönelik SGK prim ödemelerini daha yüksek rakamlara çıkardı.
- Yine bu yurtdışı emeklilik sisteminde Hükümet, SGK kurumunu yıpratıp mali yapısını bozmak yerine; SGK'yı sürdürülebilir kılmak için.
Özel sektörün bu yönlü geliştirdiği Bireysel Emeklilik (BES) konsepti içinde yapılandırılabilir, mali risk paylaşımı da yapılmış olurdu...
Diğer yanda, yurtiçindeki çalışan bir sigortalıya emeklilik yaşı gelse dahi gün satın almak gibi bir imkan sağlanamadığı gibi;
" Türkiye'de yaşa takılanlar olarak tanımlanan prim ödemesi tamamlanmış sayısı milyonları bulan emeklilik bekleyen emekcilerimizin olduğunu varsayarsak ki, bunlarıda (EYT) emeklilikte yaşa takılanlar olarak tanımıyoruz" .
Ançak askerlik ve doğum borçlanması yapılabilmekte.
Doğum borçlanması uygulaması da yeni, kısa zaman önce uygulanmaya başlandı...
Şu ya da bu yönlü Hükümet politikalarını sorguluyor değilim. ..
İsterse hükümet istediği kararı alsın, " bütün yurttaşlarım yarın hepiniz SGK'dan emeklisiniz" kararı alsın...
Durum şu;
Bir yurttaşa kazandırılan hak, bir diğer yurttaşın haklarını kısıtlamasın...
Diğer vatandaş, onlarca yıl prim yatırmış ve bir mali güvence kazanmak istemiş.
Şimdi siz emekli kazanımlarını, ilahi lutuf gibi popülist politikalarınıza kurban ederken, yarın, " şu kadar emekli var, maaşlarında yüz lira artış yapsak bu kadar yapıyor, hayır bunu yapamayız" gibi kabuledilebilir gerekce yaratığınız zaman...
Bu ve benzeri örnekler beklenenden de çok, yazmak zaman kaybı olmaz.
Ançak, insanımız ya hiç okumuyor ya da istiyor ki yazı, ilgili yorum iki satırı geçmesin.
Yazar, ya taraf olsun " bizden" ya da muhalif olsun "karşı taraftan" fikri öğretisinin kaleme aldığı düşüncesinin hiç bir önem ve anlamı olmadığı gibi okunmasınada gerek duyulmadığı kanısındayım.
Çok az da olsa, karşılaştığım okur çevrem " abi çok uzun yazıyorsun, okunacak gibi değil" kimi yazdığım gazetenin edütörü " yazılarımız bir Word boyutunu geçmesin, yayımlamakta güçlük çekiyoruz, gazete sayfasında yer problemi oluyor" gibi ifadelerle karşılaşmaktayım.
Başka bir konu daha;
Anayasamız gereği, Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet tanımı "uniter" federatif olmayan, Tek Milletli ve tek Meçlis'li merkezi hükümet sistemine dayalı yönetim sistemi.
Durum böyleyken;
Zaman içinde kentlerin nüfusu okadar arttı ki, çoğu Büyükşehir nüfuslarımızın her biri Batı devletlerinin nüfuslarına eşit seviyeye geldi...
Büyük kentlerin mali gelirleri merkezi hükümetin gelirlerine eşitlenecek seviye kazandı..
Şöyle ki;
Merkezi Hükümetin bin lira geliri var diyelim Ançak, gideri iki bin lira.
Büyükşehirlerin ikiyüz lira geliri var yüzlira gideri yok.
Büyük ya da küçük kentlerin konforulu yönetimi dikkatinizi çekiyor mu?
Seçilen Başkan'lar iki dönem Başkanlık yaptığında "mali anlamda" kentin seçkin İş İnsanları arasına katılıyor. ( hepsini kastetmiyorum , dürüst işini doğrulukla yapan insanlar hariç)
Sonra, yapılan yeni Belediye binaları çok konforlu ve gerektiğinden çok daha devasa büyük mimari yapılar " ortaçağın güç gösterisinde bulunan Katedral'ler" gibi..
Her beş yıl da olmasa da sürekli yeni seçilen Başkan, yeni konforlu Belediyebinası arayışına giriyor.
Bu konuya örnek olarak:
Geçtiğimiz bir önceki dönem Nevşehir Belediye Başkanı " Hasan Ünver, Ak Parti Genel Başkanı'ın görevden almak istediği, ançak direkten dönen" kendine yeni bir bina yapmış.
31 Mart 2019 seçimlerinde Yeni seçilen Nevşehir Belediye Başkanı Rasim Arı, bir önceki dönemde yapılan yeni Belediye Binasına taşınmayı kabul etmedi, tam detayını bilmiyorum Ançak, konu Binanın satılmasına veya kiraya verilmesine kararlaştırıldı.
Diğer bir örnek:
Antalya Büyükşehir Belediyesi, yine " Ak Parti Genel Başkanı'ın görevden almak istediği bir önceki Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel" kendisine öyle büyük, konforlu bir Belediye binası yapmış ki, bakıp, şaşıp kalıyorsunuz.
Keza diğer Belediyeler de bundan geri kalır değil, İlçe Belediyeler de aynı durumda.
Aslında ifade etmek istediğim Belediye ve Belediyebinası değil.
Yerel yönetimler ve merkezi hükümet arasındaki yetki karmaşası ve genel yönetim koordinasyon aksaklığı.
Artık bunu yazamam.
Yazı gerektiğinden de çok uzadı.
Yorumlar
Yorum Gönder