Editör’üm, Dilaver Can.
Editör’üm Dilaver Can;
Gazetemizin, haber yayım işinin yanında ikinçil bir işlevi de, Amerika’da çok sayıda var olan Tank Think “düşünce kuruluşu “ gbi bir farkındalık yaratıyor olması çok güzel.
Dilaver Can, " Türkiye’de Paris, Londra kapsamlı bir demokrasi, demokratik kültür ekonomik yapı vardı da Erdoğan “ Ak Parti “ mi marjinal popülist kabul edilmez politikalar yarattı” demekte.
Can, Haksız da değil. Netice de Türkiye'nin demokratik kültü, geçmişten günümüze vesayet rejiminin kapsayıcı kurumlarının bir ürünü.
Ve geçmişteki siyasi partiler de bu kültürden beslenip gelişme gösteren legal örgütlenmeler.
Ve geçmişteki siyasi partiler de bu kültürden beslenip gelişme gösteren legal örgütlenmeler.
Ve hatta, demokratik hukuk devletimizin bütün kapsayıcı kurumlarının vesayet kültünden beslenen yönetsel “ yürütme “ kurumlar olmadığını söyleyebilir miyiz.
Önümüzdeki yıllarda Türk siyasetcisinin üzerine düşen ödev, demokratik rejimin asli unsurları olan " yasama, yürütme ve yargı" gibi kurumları bir ileri yönetilebilir demokrasi işlevine kavuşturmak olmalıdır.
Sivil siyasetin de tek başına demokrasiyi modernize edemiyeceği gereğinden, halkın tabanından gelişerek yükselen demokratik kültür ancak demokrasiyi modernize edebilir.
KENT EKONOMİSİ ÖNEMLİ
On yıllarca taşradan büyük kentlere süren göçler kentleri nüfus bakımında oburlaştırdı.
Bu duruma bağlı kentlerin yaşam kalitesi de çok da aşağılara çekilmek durumunda kaldı.
Bu duruma bağlı kentlerin yaşam kalitesi de çok da aşağılara çekilmek durumunda kaldı.
Ayrıca büyük kentlerin mali yapısı, kent ekonomisi her geçen gün bozulmakta.
Bu kentler de yaşayan aileler mali bakımdan gelirleri hiç de iyi değil.
Hükümet, kentlerden taşraya geri dönüşü “ ödüllendiren projelerle “desteklemekle birlikte Taşraya göç etmek isteyen ailelere de mali bakımdan karşılıksız bağışta bulunmakta.
Geçtiğimiz günlerde köyüme “ Nevşehir’/Gülşehir” Karacaşar’a gittim. Köy de yaşayan akraba eş, dost ziyaretinde bulundum.
Çok detaylı araştırmış olmasam da köylünün sorunları sıradan değil, reform gerektirir nitelikte.
Yetmiş yıldır köyde yaşayan bir yakınım İle aramızda ki sohbettin kısaca konusu şöyle;
Bu karşılıklı sohbetimizdeki öne çıkan proplemler köylerimizde ki yaşam ile ilgili herşeyi özetliyor.
Bu karşılıklı sohbetimizdeki öne çıkan proplemler köylerimizde ki yaşam ile ilgili herşeyi özetliyor.
“ bizim oğlan malcılığa yöneldi. Bir miktar hayvan aldık. “ Evin önündeki üzüm bağını işaret ediyor “ Şu bağı söküp yerine hayvanların beslenmesine katkı olması için “ süt ineği “ yonca ekeceğiz “. Çünkü yem çok pahalı.
- Neden bağı söküyorsunuz? Köy de başka yonca, mısır ekecek araziniz, toprağınız yok mu?
“ Toprağımız var. Ancak o bölgede elektrik ve su yok. Böyle olunca da bağı söküp yerine yonca ekeceğiz.
Sonra üzüm artık hiç para da yapmıyor. Bir kilo üzüm, bir bardak çay “ çay bir 1 ₺ “ dahi yapmıyor. Köylü, bağcılıkta büyük oranda elini çekti “.
Yetmiş yıllık köylünün ifade etmeye çalıştığı bu sorunu, günübirlik sıradan problem sayabilir miyiz? Hayır, değil daha kapsamlı yapısal ve kurumsal bir sorun.
Sonra hayvancılığın gelişme eğilimi gösterdiği çoğu bölge ve köylerde yeşil hat oluşturulmuş değil.
Köylerde insanlar asgari imkanlarını zorlayarak bir sermaye- emek - enerji ortaya koyarak bir sinerji yaratmaya çalışıyor, şartlarını zorluyorlar.
Köylerde çoğunun hayvan barınağı ya evinin altında ya da avlusunun içinde.
Köylü haklı olarak kendini yaptığı işi ifade etmekten yoksun.
Burda daha derin etkili bir sosyolojik ayrıntı daha var.
O’ da nedir biliyor musunuz ?
Köyde evlenmek isteyen yetişkin delikanlılar-a kızlar varmak istemiyorlarmış.
Köy evlerinde yoğunlaşan ahır işçiliği ve hayvanın çevreye yaydığı istenmeyen kokudan dolayı.
Bu ve buna benzer onlarca haklı gerekçeler bizi yeni arayışlara ve yaratıcı olmaya yetmiyorsa, demek ki bir yerler de bir sakatlık, aksaklık var..
Türkiye’de ve bölgemizde hayvancılığın gelişmeye açık olduğu bölgelerde altyapı çalışmaları yapılarak elektrik, su ve ulaşım gibi üretime yönelik temel ihtiyaçların karşılanması çok zorunlu ve hayatidir.
İlgili kurumların bu konuda açilen çalıştay oluşturmaları gerekmektedir.
TEMEL MESLEK AHLAKI
Temel meslek ahlakı kazanılmadan, karlılık amaçına yönelik yapılan yatırımlar sürdürülebilir olamaz.
İş ve meslek ahlakı çok yönlü müşteri memnuniyeti kazandıracak hizmet ve mesleki işçilik, üretim, mal ve hizmetlerin kabul edilebilir bir kalite standartında insanlara sunmaktır.
İş ahlakı sıfırın altında bir kent asla, bugün de yarın da kalkınıp gelişemez.
Burda şu kenti ya da bu beldeyi örnek vermek istemiyorum.
Ancak Türkiye’de sanayinin ne olduğunun bilinmediği dönemde sanayiye yönelik büyük işlerin yapıldığı kentler de yükselen bu yönlü trend süreklilik kazandırılamadı.
Ve sanayi, kendine yeni coğrafyalar edindi. “ iş ahlakı ve mesleki yetkinlik“ Bu kentler de bu yönlü büyük çöküş, halâ devam ediyor.
Kentli sanayici kendisini sorgulamalı ve yaptığı işi ürettiği ürünü sürekli yenilemeli.
Geçtiğimiz gün Kayseri’ye gittim.
Kayseri’yi şimdiye kadar hiç bu kadar mahsun görmedim.
Sanki kentin üzerini ekonomi ışığını kapatan yoğun kara bulutlar sarmış gibi.
Sanki kentin üzerini ekonomi ışığını kapatan yoğun kara bulutlar sarmış gibi.
Bu duruma neden olan bir çok şey söylenebilir. Ülkenin genel ekonomi politikasının yansıması, piyasa koşulları gibi.
Kanımca değil..
Kayseri iç pazardaki payını İnegöl’e kaptırmış.
İnegöl mobilya sektöründe tasarım, kalite ve çeşitlilik anlamında çok daha ileri mesafe kaydetmiş durumda.
•••
Hırslı denizciler, dümenlerini Okyanus’un sonunu görmek için kırarlar, Rotaları ufuk çizgisinin daha da öteleridir...
Ve karşılarına yeni bir dünya çıkar.
Ülkesini seven, ülkesinin kalkınmasını isteyen çevreler;
Cesurca yazan, düşünen, üreten ve hukuki terimler tanımlayan ve her alanda, her sektör de sınırları zorlayan girişimci ruhun gelişmesini teşfik edip önünün açılmasına katkı verilmesi gerekmektedir.
Cesurca yazan, düşünen, üreten ve hukuki terimler tanımlayan ve her alanda, her sektör de sınırları zorlayan girişimci ruhun gelişmesini teşfik edip önünün açılmasına katkı verilmesi gerekmektedir.
Devlet bu kişi ve kurumları korkutup ejderha yüzünü göstermek yerine “ zindan “
Ödüllendirip ilgilenmesede en azından cezalandırmamalı....
Devlet, bu şahısları cezalandırdığı zaman, mahkum edilen görünürde her ne kadar bireyler olsa da;
Asıl büyük mahkumiyet, ceza milletin geleceğine verilmektedir, milletin geleceği engellenmektedir.
Anlıyorsunuz değil mi ?
Yorumlar
Yorum Gönder