Yurttaşlık bilinci- Ferdiyetcilik

Toplumlarda, yurttaşlık  bilinci gelişmeden hiç bir rejim, sistem beklenilen “yüksek sosyal iletişim”performansı sağlayamaz, asıl sistem insanların beyninde, kalbinde oluşup yaşamsal algıya dönüşen çağdaş  inanç..

Cumhuriyet dönemiyle birlikte Türk toplumu geçmişle, kıyasladığımız da benzerlik kabul etmeyecek ölçüde gelişme göstermiş durumda..
Eğitimde, sanayide, sağlıkta ve yaşamın pek çok alanında büyük gelişme yaratmış bulunmaktayız.. çoğu zaman yaptığımız eleştiriler birşey yapılmadı, yapılmıyor anlamında değil daha çok, daha iyi ve yapmamız ulaşmamız gereken mesafeyi, makası daraltmak anlamında, yapıcı eleştiriler.. hatta, yapıcı da olsa eleştiri dozu, seviyesi artıkça geri dönüşümü de toplum da olumsuzluk, güvensizlik yaratmakta..

Belki Selçuklu dönemine ait medrese, külliye gösterebilirsiniz ancak, Osmanlı döneminde medrese, külliye çoğu bölgelerde  yok denilecek ölçüde...

Bakın, geçtiğimiz hafta ABD’nin saygın bilim Üniversitesi Harvard Sabri Ülker Araştırma Merkezi bölüm başkanı,   Türk bilim insanı Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil  EASD- Novo Nordisk bilim  ödülünü aldı ve bu ödül Nobel’e giden yol demek..

Diğer yanda, ekonomi çevrelerinin raporuna göre Türkiye milli gelirine göre kişi başına düşen gelir payı diğer, gelişmiş ülkelerin milli gelir payıyla kıyaslandığında kişi başına düşen gelir payı daha yüksek çıktığını farkediyoruz..

Yaptığımız başardığımız çok güzel işler de var, üstesinden gelemediğimiz işler de var..  böyle olmakla birlikte toplumda kuralcı, sistemli ve disiplinli yaşamın kurgulamasında bireye çok sorumluluk düşmektedir. Daha doğrusu demokratik toplumda birey herşey demektir. Yurttaşlık bilinci ve ödevi en ön plandadır.  Hadi diyelemki totaliter rejimlerde devleti, yönetimi doğrudan sorumlu tutabilir suçlayabilirsiniz bunda haklılık payınız var denilebilir ancak, demokratik, liberal toplumda devleti nasıl suçlayıp tek sorumlu yapacaksınız.. Parlementer sistem de  yönetime doğrudan halkın, toplumun kendisi irade sahibi olmaktadır...

Ama, yok ben irademi partimin liderine teslim ettim; “Ortadoğu kültürü biat ettim” hayır deme lüksüm yok diyorsan buda, senin bağnazlığın olur..

ABD’de Birleşik devletleri kim yönetiyor sorusuna verilen  yanıtta ki isimlerin arasında Trump’ın isimine yer verilmemiş, daha etkili isimler öne  çıkmış..

Türkiye’yi kim yönetiyor sorusu önümüze geldiğinde; demokratik Parlementer  rejimleri tek Lider, tek insan yönetmez yönetemez .  bizde de  Başkan’ın yanında, Parlementoda etkili isimler ve Meçlis dışında etkili isimler vardır olmalı...

Yani burdan nereye geleceğiz; bireyin, yaşadığı rejimi, sistemi iyi özümsemesi, yurttaşın sürekli kendini geliştiren bir ivme edinmesi, edindiği değerler yaşayacağı çağın  toplumun karekteri olmalı diye düşünüyorum..

“ İnsan, arkadaşıyla sudan sebepten tartışıyor ardından kavga ediyor olmadı, arkasından hastaneye giden arkadaşını  “ belkide öldürmek için” peşinden  hastahaneye ulaşıyor.”
Değerli insanım, memleketlim ve yurtsever insanlar.. garip ki tam olarak tanımlayamayacağım şiddet içerikli bir sosyal iletişim süreçinden geçiyoruz. Bu süreçte tesbit etmeye çalıştığım bazı  teoriler var..
Bir defa toplum olarak iletişim lisanımızda “ hayır, olmaz” kelimelerini çıkarmamız gerekmekte.. Bir yurttaşımız bir talepte bulunduğunda talebinin, gerekçelerini okuyup tanımladıktan sonra talepte bulunan insanla birlikte o’ işin olup olmayacağına karar verilmesi gerekmektedir. Birden hayır olmaz denilince karşı taraftaki insan da neden, olmuyor, ne demek olmaz diye sorduğunda iletişim başka aşamaya,  ucu açık alana kaymakta.. 
işimize, insanımıza zaman ayıralım, insanımız kendisine değer verildiğini,  onun işi için zaman ayırıldığını hissetsin.. herşeyden önce de karşılıklı saygı.  

Belki konu dağılıp, asıl  ifade edilip tanımlanmak istenilen  alandan çıkılıyor..

Yaşadığımız çağın paradigmalarını  iyi saptamak, tanımlamak gerekir..
Bir bireyin, toplumda önce en çok kendini sevmeli, değer vermeli- sonra en iyi arkadaşı işi olmalı, işini yaparken” bu işi  öyle yapmalı, öyle yazmalıyım ki hiç bir kalem daha iyi yazıyor olmasın,  amaç ve özveri içermeli; “ ego değil, samimiyet ve önemseme, aşk “
Sonra, insanın diğer yakın arkadaşı Ailesi  Eşi, Çocukları ve çevresini kuşatan diğer varlıklar olmalı..

Toplumlar da başarıyı, yükselmeyi ve bölgesinde etkili olmayı; basamak basamak, adım adım kendisi hak ederek, mücadele ederek kazanmalı.  Yüz lira sermayesi olan tacir’e yüzbin lira bağış, kredi verirsen kalkınması için..

Yazık ettin Tacir’e, yazık ettin Paraya, kötülük ettin memleket’e...Toplumlar da Tacir örneğinde olduğu gibi hak etmediği ve yönetemeyeceği etkin “ finansal, sosyal “ güçe hakim olmayı fırsat bilmemeli...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belediye Başkanı Erol Ünlüsoy

Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi ile Röportaj Röportaj : Asude Can

HDP-YSP ya da Kandil'in siyasi uzantısı