Varlık mantıkla tanımlanır ve bir kaidenin üzerine inşa olur


Varlık  mantıkla  tanımlanır  ve  bir fikri kaidenin   üzerine  inşa  olur


Varlık mantıkla tanımlanır ve bir fikri kaidenin üzerine inşa edilir. Bu durum her şey için geçerlidir, istisnai durumlar genele atfedilmez. 

Din işlerinde de, siyasette, ticarette, sosyal  yaşamın çoğu alanında  ve ekonomide de öyle, yapılan yapılacak işin, eylemin  önce bir mantığı tesbit edilir. 
Tesbit edilen mantığın üzerine fikrin, eylemin kaidesi inşa edilir. 

Aslında konuya, yazıya felsefi kuram veya tanımlarla girmek istemiyorum ancak, bakıyorsunuz coğu konuda işin mantığı ile işe yönelik eylemin refleksleri biri diğeriyle çatışıyor; 

Ortaya ironik bir durum cıkıyor. 
Kar etmek istiyorsunuz, malı zararına satıyorsunuz, ya işin içinde bir  iş var ve\veya ironik bir durum.

OHAL İLE İLGİLİ İRONİK DURUM  

Devlet, Hükümet FETO terör örgütü ile bir mucadeleye girmiş,  Cemaat  35 yıl boyunca bir İmamın peşinde giderek devlete hükmetmeye, devleti ele geçirmeye yönelik  bir illehal örgütlenme içinde olmuştur. 

Devletin bütün brokratik  kadrolarında olağanüstü örgütlenmişler. 
Şimdi devlet bu durumu etkisizleştirmek için mucadele ediyor. 

Bu İmam'a  Fettullah Gülen'e ABD sahip çıkıyor, Avrupa arka cıkıyor, FETÖ'nün yurt dışına kaçan örgüt mensuplarını AB müttefiklerimiz  iade  etmiyorlar. 

Hatta Avrupa da bazı Başkanlar  devletin FETÖ ile olan 
mucadelesini orantısız, adaletsiz,  hukuk ihlalliği olarak ifade ediyorlar.  
FETO Terör örgütü,  Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik devlet yapısındaki küvvetler ayrılığını ihtiva eden kurumların hepsinde  bütün kadroları "üst düzey brokrasiyi"  illehal bir  örgütlenmeyle  ele geçirmiş. 



Henüz  örgüt tamamen etkisizleştirilmiş değil,  örgütün krıpto hüçrelerine ulaşılmış değil, örgütün üst düzey yönetiçilerinin çoğu yurtdişina kaçmış durumda. 

Adil Öksüz, deşifre olmuş  örgütün imamı. 
Peki  size soruyorum; daha yüzlerce Adil Öksüz olmadığını kim söyleyebilir.

Tamam AKP'nin FETÖ'ye ilk iktidar yıllarında birlikte olduğu ittifak yaptıkları inkar edilmez, doğru. 
Ançak adamlar öyle örgütlenmişler ki eğer AKP Cemaata yakın olmasaydı,  AK Parti  kaç gün hükümette kalabileçekti, bu durum savunma aracı edinilmemeli ançak Türk toplumunun da bir sosyal realitesi var, her köşede bir cemaat, tarikat var.

Neyse sözü fazla uzatıp amacı aşmayalım  ifade etmek  istediğim OHAL kalkmamalı, kaldırılamaz; ne zaman Türkiye olarak FETÖ Terör   Örgütü'nün  tehtidinden emin oluruz o zaman aşama aşama kaldırılır diye düşünüyorum. 


Kısaca.... 

İşin mantığı OHAL ise gereği eylemleri de bu yönlü olmalı, eğer OHAL kaldırılırsa meydan FETÖ ve yandaşlarının rövanşına brakılmış olur.

Bu işin kaidesi, insan düşüncesinde demokrasiye, demokratik toplum olmak inancına sahip yurttaşlık bilinci gelişmesi sağlanırsa ki, 
Toplumun büyük çoğunluğu tarafında  " bu ve benzeri illehal örgütler sıfırlanmış olmayacağı mantığından" yüze cıkar etkili bir eylemin önü sonsuza kadar kapanmış olur. 

Aksi halde demokratik kaide toplumda gelişmezse ki, bugün FETÖ'yü etkisizleştirirsiniz, yarın başka bir örgüt toplumun düşünsel hüçrelerine nufuz eder. 

Yani demokratik kaidenin toplumda yer bularak geliştirilmesi daha büyük bir çalışmayı, mucadeleyi gerektirmektedir. 
Büyük savaş, örgüt ya da örgütlerle yapılan, yapılacak mucadele değil, toplumun çağdaş, modern, demokratik medeni düşünce yapısını kazandırmak  yönlü toplumda  sarsılmaz bir kaide inşa etmek amaçlı olmalıdır. 

YÖNETMESİNİ BİLİYORMUYUZ 

Geçmişten geleceğe, Beylik, Devlet; İmparatorluk ve Cumhuriyet dönemine kadar tarihin tanıklığında yönetmesini bilmiyoruz. 

Her akım kendini devletleştirmek, devlete hakim olmak istiyor. Devlet kanunların, özerk dokunulmaz kurumların işlevinde yönetmek, yürütmek değil; 

kim hangisi parti, siyasi ideoloji, meshep iktidar olursa devlete hakim olma, devleti kendi algısına göre dizayn etme kaygısı güdüyor. 
Bugün bunu daha derinden hissediyoruz. Kimin neyi nasıl ne kadar yaptığına değinmek değil; neyin nasıl ve ne kadar doğru yapılması, olması gerekene değinmek istiyorum.

Hükümet Kanun yapıcı ve kanunları da Mecliste liderin öngörüsüyle değil en azından Hükümeti var eden Milletvekillerinin çoğulcu katılımıyla olmalı, Hükümet devlete topyekûn irade koyan değil mevcut kanunlara göre yürüten olmalıdır.

Asli unsur ve asli temsilci kim; hiç bir öngörüsü olmayan Millevvekili mi? 
Oysa güneşin doğup battığı yere kadar hükmeden İngiliz Milletler Topluluğu yönetmesini iyi biliyor, bunu inkar edemeyiz.

Kral\Kraliçe  var ''monarşi'' Parlemonto var, Başbakan var ve birde Senato var. Senato  yönetimin asli unsuru,  " değişmez  temsilciler" ve Senato'nun, Meclis'in yaptığı kanunları veto etme  hakkı var. 

Senato yönetimin omurgası iskeleti. Yani işin mantığı ve ardından gelen eylemler işin mantığını yüceltmeye yönelik fikri kaidesi.

Rahmetli Özal dönemine tanıklık ettik, ardından geçiş dönemi hükümetleri ve uzatmadan AKP, yarın AKP değil de başka parti gelirse AKP'ye ait ne politika kalır. Devlet değişen her hükümetle yeniden yapılanmamalı.

Çok aceleci bir toplumuz, her şeyin hemen alelacele olmasını yapılmasını, bitmesini isteriz. Bu durum sosyal alanımızın tamamına hakimdir. 

Trafikte, caddede, pazarda,  siz bir kurumda işlem yaptırıyor olursunuz adam dibinizde biter, hemen önünüze gecer vesselam böyle. 

Bu durum Ülke yönetmede de aynı hemen olsun bitsin. 
Bir İngiliz atasözü vardır " iki yıl da zengin olan üç yıl da batar " diye 

Olgunlaşma, zaman ve süreç üzerine bizde de çok deyim olmalı. Sabır ve zaman " ancak sabredenler kazanır ve umduklarına erişirler" gibi. 
Böyleyken toplumları zamanın ötesine idealleri değil, fedekarlıkları taşır. 
Ne kadar fedekarlık yaparsan  " toplum için de öyle" o kadar kalıcılık  sağlarsın. 
Bu gün M. Kemal Atatürk'ü zamanın ötesine taşıyan kalıcı kılan olgu Gazi'nin millet yönlü fedekarlığıdır. 

Atatürk'ün vatan kurtarıp devlet kurması değil. 
Keza çevremizde onlarca vatan kurtarıp devlet kuran liderler var, hiç de iyi anılmayan. 


DEİZİM BİR FANTAZİMİ 

Diyanet yetkilileri de dile getirdiler muhafazakar gençlikte ve dindar, dine yakın topluluklar, insanlarda dinden soğuma dindardan kacınma gibi durumlar.

Her köşe başını tutmuş o kadar çok din tüçcarı var ki hepsi kendi algısını överek pazarlıyor; karışı köşedekini de ötelemekten  geri kalmıyor. 
Bize oy verenlerin  Cennet'te yeri hazır diyen mi, bu takanyolar cennete götürür diyen mi,  bu saccade ne bileyim, ney.

Bu  çevreler dini değil de kendilerinin dinden anladıklarını pazarlıyorlar. 
Bunların en başında da  Diyanetin ta kendisi geliyor ki; 
Hala Arapca metinler üzerinden Kuranı arapca okutarak dini sevap işleme peşindeler. 7 den -70' e  insanlara dini değil de arapca okuma salık veriyorlar. 

Oysa meal okuyup anlayıp özümsemek  gerekirken ve Kuran,  insanda karaktere dönüşüp vucut bulması istenirken. 
Peygamberin ahlakını nasıldı diye  sorarlar -Hz.Ayşe Validemize-''siz hiç  Kuran okumuyor musunuz? '' der. 
Anlamadığın anlamını blmediğin lisanda okuyarak,  Kuran sende nasıl  karaktere  dönüşecek.

Camiler de ses düzeni o kadar ölçüsüz ve aykırı ki görevliler ne kadar yüksek sesle hitap edersek o kadar çok, iyi anlaşılacaklarını sanmak. 
O şiddetli ses çekiciliğini yitirerek, itici olmakta.  100 m2 alana adamlar 10 nun üzerinde hopörler koymuşlar, cihaz  maksimum acık. Yazık, yazık kardeşim. 
Oysa dinin dinamikleri; zerafet, nezaket, sevgi ve her alan da cazibe merkezi olması gerekirken. 
Şimdi bu eleştiriyi yaptım diye bir çokları beni din, iman karşıtı olarak suçlayabilir, suçlamak işin havası, sorgulamak değerlendirmek, gözden geçirmek meşgale ve çalışma ister.
 
Buna gerek yok, yapıştır kafir, kafurun yaftasını kıpraçla atını ufkun uzadığı yere kadar. Nasıl olsa her şey bize göre hayalcilikten ibaret, inan ama eyleme geçme. Dua et ama zahmet etme. 



 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belediye Başkanı Erol Ünlüsoy

Mülkiyet Adaletin Temelidir

Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi ile Röportaj Röportaj : Asude Can