EDEB ERKAN - MİLLİ YERLİ



Siyasetin dili sivri olduğu gibi üslubu olabildiğince sert ve kaba. Bu üslubu olsa olsa yerli ve milli olmalıdır.  Adam kürsüde indiğinde ne yaptın ne söyledin farkındamısın diye sormuş olsak, İnan’ın alacağımız cevap büyük ihtimal yok çoğunu hatırlamıyorum,  ne kadar konuştum olacaktır ardından da şunu, şunları söylediniz biraz maksadını aştı demiş olsak; yine yapma ya gerçekten bunlarımı söyledim, yok canım kantarın topuzunu kaçırmışız gibi yanıtlar alacağız. Bu kez itham edilen sözleri burdan tekrarlama lüksüm yok, şahsen hicab ediyorum. O neydi öyle, her şeyi  bir tarafa bırakın her şeyden önce medeni bir üslup değil.

Ne demişti O çağrıcı “ fazla mağrurlanma patişahım, senden büyük millet var”
Kendi düşen ağlamaz. Edeb Erkan diye bir kavramın yaşadığının bilincinde olmamız gerektiğine inanıyorum. Neyse,  insan kendini çok yüceltirse ya başı göğe değer veyahut ayakları yerden kesilir, bu durumun ikisi de hoş değil.

İKTİSAD BİLİNCİ

Ekonomiyi halkın anlayabileceği lisan ile NTV Televizyonunda sabah proğramlarında ve sosyal medya da kendi bloğunda yazarak anlatan çok değerli bilim insanımız Sn. Mahfi Eğilmez hocamız halkı iktisadi yönden bilinçlendirmek adına güncel ekonomiyi anlatıp yorumlamakta, insanımızı aydınlatmakta. Kendisinin sıkı takipçilerinden biriyim. Şunu demeye çalışıyorum Prof. Mahfi Eğilmez hocanın da dile getirdiği bir şey var. Bu yıl içerisinde Kamu ve özel sektörün geri ödemesi gereken borç stoku ne kadarmış biliyormusunuz, 235 milyar dolar evet yanlış duymadınız. Bu rakam azımsanacak bir miktar değil.

Şimdi diyeceksiniz ki bu borcun büyük çoğunluğu özel sektörün; evet doğru söylemiş olursunuz yanlış değil ançak, neyin kamu neyin de özel sektör olduğunu biliyormuyuz; elbette hayır, henüz toplum da bu bilinç oluşmuş veya gelişmemiş kanısındayım.

Günümüzde kamu veya özel sektör diye birşey yok, varsa da ayırt edeçek lüksümüz yok.  Dünyada yürürlükte olan  global ekonomi bize bu birlikteliği zorunlu kılıyor . 

Bazı şeyler yaşanılanlar, ceddimizden bize miras kalan maddi manevi miraslar kimi zaman ileride gelecek yedi  ceddimize intikal eder, ettiğini söylerler doğrudur da. Bak Osmanlı’dan da bize miras hesapsız borçlanmak ve iktisat sefilliği miras kaldı. Cumhuriyet’i kuranlar bu durumu Osmanlı’da gördükleri için ne M Kemal Atatürk ve de ne de ondan sonra gelen Erdal İnönü bu yola baş vurmamışlar, kesinlikle dışardan borç almak tarafı olmamışlardır.  Durum böyleyken İnönü’den sonraki gelen hükümetlerin ilk içratı borç para ile ülkeye yatırım yapmak ülkeyi kalkındırmak olmuş. Ne var ki, bu kalkınma politikası her hükümet döneminde istenilen refaha ulaşamamış, tam bir şeyler oldu olacak derken her defasında yüksek enflasyon, devalüasyon ile yüz yüze kalmışız. 

Bugün Cumhuriyet’in hafızası,  hatıratı son Şeker fabrikaları da satılıyor. Şöyle ki, yaşanılan geçmişin hatıratı hafızalarımız da yer etmekte şehirler de, kasabalar da bu değerlerle karşılaşırız onları görmek isteriz orda olduğunu bilmek isteriz, onların yok olmasını istemeyiz.  Bu yapılar kimi zaman kamu hizmet binaları, kimi Cami, Küllüye Medrese, İstasyon ve böyle yerleşkeler.  

Haydi diyelim ki bu hafta dört Şeker Fabrikası satıldı, diğerlerinin de satıldığını farzedelim. Sonra ne olacak sırada ne var ne satılacaktır. Durum böyleyken zararın neresinde dönülürse orası kardır diye bir deyim var. Borçlanmaya biraz dikkat edelim bakın bugün çevremizdeki kalkınan Ülkeler, gelişen ekonomiler dışardan borç alarak veya yabancı yatırımcıya finans kaynaklarını açarak değil, katma değeri yüksek üretim yaparak başarmışlardır. 

SURİYE SATRANCI VE TÜRKİYE 

ABD bölgede muhtemel İran operasyonu için Suriye’de kendisine açtığı alanı ve geçmişte de yaptığı gibi bölgede kendisine bağlı terör unsurlarını muhtemel İran operasyonu için kullanmak istiyor. Rusya kendi nüfus alanını bölgede hissettirmek,  Aker’i üst kurmak Akdeniz’e yakın olmak çabasında . Türkiye’nin mücadelesi ise bunların dışında varlığını muhafaza etme bekassını korumak gibi bir durumdan kaynaklı haklı savaşını yapmakta. 
Yalnız bu satrancın kazananı hiçbir zaman olmamakta, kaybeden Ülke oluyor, millet oluyor, insanlar, şehirler ve coğrafya oluyor. İşte gözümüzün önünde Afkanistan, Yemen, Irak, Suriye, Libya, Lübnan, Filistin ve Ukrayna. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Belediye Başkanı Erol Ünlüsoy

Mülkiyet Adaletin Temelidir

Araştırmacı Yazar İbrahim Selvi ile Röportaj Röportaj : Asude Can